7 Ocak 2017 Cumartesi

Aynı Anda Birden Fazla İşi Yapma-Multitasking

Multitasking Üzerine Yapılan Araştırmalar


İlk olarak, multitasking terimi ile neyi kastettiğimizi açıklayalım. Multitasking iki veya daha fazla görevi aynı anda yapmaya çalışmak veya görevler arasında sürekli değişim yapmak şeklinde tanımlanabilir.
Bir dakika durun ve şu an yapmakta olduğunuz şeyleri düşünün. Görünen o ki, bu makaleyi okuyorsunuz ama muhtemelen başka şeyler de yapıyorsunuz. Belki müzik dinliyorsunuz, arkadaşınıza mesaj atıyorsunuz, başka bir sekmede mail’lerinizi kontrol ediyorsunuz veya bilgisayar oyunu oynuyorsunuz.
Eğer birçok şeyi aynı anda yapıyorsanız, pek iyi yaptığınız söylenemez. Muhtemelen bütün bunları dengelemede çok iyi olduğunuzu düşünüyorsunuz. Ama birçok farklı araştırmaya göre, sandığınız kadar multitasking’de iyi değilsiniz.
Geçmişte, multitasking’in verimliliği artırma noktasında iyi bir yol olduğu düşünülürdü. Ama son zamanlardaki araştırmalar bir işten diğerine geçmenin verimliliğe ket vurduğunu gösteriyor. Bir kerede tek göreve odaklananlara göre, aynı anda birçok işi yapmaya çalışanlar dikkat dağıtıcıları kendilerinden uzaklaştırmada başarısızlar. Ayrıca birçok işi bir kerede yapmaya çalışmak bilişsel yeteneği azaltıyor.
Multitasking’in etkisini belirleyebilmek için, psikologlar deneklerden görevleri değiştirmelerini istediler ve sonra değişimle ne kadar zaman kaybedildiğini ölçtüler. Robert Rogers ve Stephen Monsell tarafından gerçekleştirilen bir araştırmada, denekler aynı göreve devam etmek yerine görevleri değiştirmeye başladıklarında yavaşlıyorlardı.
2001 yılında Joshua Rubinstein, Jeffrey Evans ve David Meyer tarafından gerçekleştirilen bir deneyde ise farklı görevler arasında geçiş yapmanın ciddi zaman kaybına neden olduğu, görevler giderek karmaşıklaşıyorsa verimliliğin daha da düştüğü gözlenmiş.

Multitasking Araştırmalarının Anlamı

Multitasking beyinde “mental yürütme fonksiyonları” tarafından yönetilir. Bu yürütme fonksiyonları diğer bilişsel süreçleri kontrol edip, yönetirler. Aynı zamanda görevlerin hangi sırayla yapılacağına, ne zaman ve nasıl yapılacağına karar verirler. Meyer, Evans ve Rubinstein’a göre yürütme kontrolü sürecinde iki aşama vardır. Birinci aşama “hedefi değiştirmek” (başka bir işi yapmaya karar vermek), ikincisi ise “görevi aktifleştirmek” (önceki görevin kurallarından, şimdiki görevin kurallarına geçiş yapmak) olarak adlandırılır.
Bunlar arasında geçiş yapmak, birkaç 10 saniyeye mâl olmakla kalmaz, geçiş yapıldıkça süreler de artar. Bazı durumlarda bu önemsiz gibi görünebilir. Ütü yaparken, televizyon izlemek gibi. Ama eğer güvenlik ve verimin önemli olduğu bir durumdaysanız (trafikte araba sürmek gibi), çok kısa zamanlar bile kritik olabilir.

Multitasking Araştırmaları İçin Pratik Uygulamalar

David Meyer görevler arasında geçiş yaparken mental blokların oluştuğunu ve verimliliğin %40’a kadar düştüğünü söylüyor.
Tabi hangi durumda olduğunuz önemli. Maç izlerken arkdaşınıza mesaj atmanız herhangi bir büyük probleme neden olmayacaktır. Ama araba sürerken, doğru radyoyu bulmaya çalışan bir insan için hayatlara bedel olabilir.
Bir dahaki sefere kendinizi birden fazla işi aynı anda yaparken bulursanız, hızlı bir değerlendirme yapın ve sadece bir işe odaklanmaya çalışın.

Dopamin Nedir? Arttırma Teknikleri

Dopamin Nedir?

Beynin birkaç bölgesinden salgılanabilen dopamin duygularınızı, hareketlerinizi, haz hissini ve acıyı etkileyen bir kimyasaldır. Peki bu kimyasal beyinde nasıl görev yapar?
Mutluluk hissi vermesinin yanı sıra dopamin insanlarda ve hayvanlarda birçok fonksiyona sahiptir. Bunlardan bazıları şunlardır:
  • Hareket
  • Hafıza
  • Haz Veren Ödül
  • Davranış
  • Kavrama (İdrak)
  • Dikkat
  • Prolaktin Üretimini Engelleme
  • Uyku
  • Duygu Durumu (Ruh Hâli)
  • Öğrenme
Dopaminin aşırı fazlalığı veya eksikliği bazı ciddi sağlık sorunlarına neden olur. Dopamin azlığında Parkinson hastalığı baş gösterir. Uyuşturucu veya sigara kullanımı sonucu dopamin miktarının artması ise bağımlılığa yol açar.

Bilindiği üzere, beyinde saniyeler içinde milyonlarca sinyal iletilir. Bu sinyaller sayesinde vücut sistemleri çalışır, hareket sağlanır ve bilişsel faaliyetler oluşur. Yani, sinyallerin yokluğu, ölüm anlamına gelir.
Sinir hücreleri vasıtasıyla çok hızlı iletilen bu elektrik sinyalleri sinir hücrelerinin birleşme noktalarında birtakım kimyasallarla taşınır. Bu kimyasallara nörotransmitter adı verilir ve onlar olmadan iletim yapılamaz. Resimde gördüğünüz sinir hücreleri arasındaki parlak noktalar nörotransmitterleri temsil etmektedir. Bilimin keşfettiği 100’den fazla nörotransmitterin en önemlilerinden biri de dopamindir.
Dopaminle ilgili bilinmesi gereken en önemli nokta haz alma hissi sırasında salgılanmasıdır. Yani tatlı bir şey yediğinizde ya da cinsel ilişki sırasında bu hormon salgılanır. Bu durumda beyin kişiyi haz duyabileceği şeyleri aramaya iter, yani o ödülü (hazzı) tekrar tatmak ister.
Ödül mekanizmasında böyle anahtar bir rol üstlenen dopamin madde bağımlılığının da baş aktörüdür. Sigara ve uyuşturucu madde kullanımı sonucu sinapslarda dopamin birikmesi ve bunun sonucu oluşan haz, kişide o maddeleri tekrar kullanma isteği yaratır. Bir süre sonra da bu maddelere karşı bir bağımlılık oluşması kaçınılmaz olacaktır.

Dopamin ve Beyin Fonksiyonları

Dopamin birçok beyin fonsiyonunu direkt olarak etkiler. Bu yüzden dopaminin belli seviyelerde olması çok önemlidir. Dopamin seviyesi düştüğünde zihinsel fonksiyonlarda sorunlar oluşur. Yine dopamin seviyesi çok yükseldiğinde de birtakım anormallikler ortaya çıkabilir. Ama sigara, uyuşturucu gibi maddeler haricinde, doğal yollarla dopamin miktarını aşırı yükseltmek neredeyse imkansızdır.
Dopamin ve Hareket (İstemli Hareket)
Beynin bazal gangliya adlı bölümü hareketi düzenler. Ama bazal gangliyanın iyi çalışabilmesi için belli bir miktar dopamine ihtiyacı vardır. Beyinde dopamin eksikliği oluştuğunda, hareketlerde gecikme ve koordinasyonsuzluk meydana gelir. Öte yandan, dopaminde aşırılık olduğunda, beyin vücudun tekrarlanan tikler gibi gereksiz hareketler yapmasına neden olur.
Dopamin ve Ödül (Haz) Bekleyen Davranış
Dopamin beyinde haz duygusuna aracılık eder. Haz verebilecek durumlar esnasında salgılanır. Bu yüzden kişinin haz verecek aktiviteler veya işler aramasına sebep olur. Haz verecek şeyler yiyecek, seks veya uyuşturucu olabilir.
Dopamin ve Bağımlılık
Sigara, kokain ve amfetaminler dopaminin sinir hücreleri tarafından tekrar emilmesini engeller. Böylece sinir uçları arasında dopamin birikir. Dopamin fazlalığını haz olarak hisseden beyin bu maddelerden yine ister. Bu da kişide bağımlılık hâlini alır.
Dopamin ve Hafıza
Beyindeki dopamin düzeyleri, özellikle prefrontal korteksteki, kısa süreli hafızanın iyileştirilmesini sağlar. Bununla birlikte dopamin seviyesinin hassas bir aralığı vardır. Dopamin çok fazlalaştığında ya da azaldığında hafıza zarar görür.
Dopamin ve Dikkat
Dopamin odaklanmayı ve dikkati artırır. Dopamin belli bir bilgiye verilecek cevabı temel alarak kısa süreli hafıza neyin kalacağına karar verir. Prefrontal korteksteki dopamin azlığının dikkat eksikliğine neden olduğu düşünülmektedir.
Dopamin ve Kavrama
Beynin ön loblarındaki dopamin bilginin beynin diğer bölgelerine akışını kontrol eder. Dopamin eksikliğinde nöro-kognitif fonksiyonlarda düşüş meydana gelir, özellikle hafıza, dikkat ve problem çözme yeteneğinde.
Sosyal Fonksiyonlar
Dopamin eksikliğinin sosyal anksiyete ve sosyal fobiyle ilişkili olduğu saptanmıştır. Öte yandan bipolar bozukluk hastalarının da aşırı sosyal olduğu gözlenmekte ve bunun sebebinin de dopamin miktarındaki artış olduğu düşünülmektedir.

Dopamini Doğal Yollarla Artırmanın Yolları

Dopamin miktarını doğal yollarla artırdığınızda daha mutlu, daha tatmin edici bir yaşam sürmeniz mümkün. Çünkü dopamin ruh hâlinin düzenlenmesinde çok önemli bir rol oynar. Dopamin azlığı ise depresyon, tatminsizlik, enerjisizlik ve bunalım olarak kendini gösterir. Dopamin seviyesini doğal yollarla artırmak için şu yolları deneyebilirsiniz.
1. Egzersiz Yapın
Günlük egzersiz yapmaya özen gösterin. “The Brookhaven National Laboratory” tarafından yapılan bir deneyde egzersizin beyin aktivitelerini uyardığı, dopamin başta olmak üzere birçok beyin kimyasalının salgılanmasını tetiklediği gözlemlenmiştir. Dopamin egzersizin 20 ve 30. dakikaları arasında salgılanmaya başlar ve yorgunluğu azaltma görevi üstlenir. Ama sadece yorgunluğu azaltmakla kalmaz, iyi bir ruh hâli de sağlar. Bu yüzden düzenli olarak spor yapmaya çalışın.
2. Sağlıksız Yiyeceklerden Uzak Durun
Şeker, yağ ve kolesterolü diyetinizden eleyin. Çünkü bu yiyecekler sağlıksız olmalarının yanında dopamin seviyesinin düşmesine de neden oluyor.
3. Dopamin Seviyesini Artıracak Gıdaları Seçin
Dopamin seviyesinin doğal olarak yükselmesini sağlayacak yiyecekler var. Muz bu açıdan istisnai bir yiyecek. Çünkü dopamin üretiminde rol oynayan tirozin adlı bir madde içeriyor. Taze meyve ve yiyecekler genelde dopamin seviyesini yükseltecek bileşenler bulundurmaktadır.
4. C Vitamini Tüketin
Bol bol C vitamini tüketin. “Integrative Psychiatry” dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre vitaminler, özellikle C vitamini dopamin düzeyinde artış sağlıyor.
5. Güneş Işığına Çıkın
MIT’de fareler üzerinde yapılan bir deney, güneş ışığının dopamin seviyesini yükselttiğini göstermiştir. Dört duvar arasında kısılıp, kalmış, güneş ışığından mahrum modern insanın depresyonla bu kadar haşir neşir olması bu açıdan anlaşılır görünüyor.
6. Sizi Mutlu Yapan Aktiviteler, Hobiler Bulun
Zaten dopaminin çalışma mantığı bu şekilde. Haz veren bu faaliyetler sayesinde dopamin miktarında artış sağlayabilirsiniz.
7. Hedefiniz Olsun
Dopaminin sadece ödülü kazandığınızda değil, ödüle yaklaştığınızda da salgılandığı ispatlanmıştır. Hedeflerinizi gerçekleştirmeyi beyin ödül olarak algılayacağından, o hadeflere yaklaştıkça beyniniz dopamin salgılayacaktır.

6 Ocak 2017 Cuma

Hiponatremi Nedir ? Belirtileri ve Tedavisi Nedir?

Hiponatremi Neden Olur?

Kanda su ve sodyum denge halinde bulunur. Bu denge üç farklı şekilde bozularak hiponatremiyi ortaya çıkarabilir:

Hiponatremi Belirtileri

Hiponatremi ile birlikte kan seyrelir ve vücut hücreleri su alarak şişer. Hiponatremi belirtilerinin çoğuna bu şişmeye karşı hassas olan beyin hücreleri neden olur. Aşağıdaki belirtiler görülebilir:
  • Bilinç bulanıklığı
  • Vücutta titreme, istemsiz kas hareketleri
  • Yorgunluk
  • Baş ağrısı
  • Huzursuzluk, rahatsızlık
  • İştah kaybı
  • Kas krampları
  • Kaslarda zayıflık
  • Bulantı, kusma
Şiddetli hiponatremi, kişinin komaya girmesine ve ölüme neden olabilir.
Not: Kandaki normal sodyum seviyesi aralığı litrede 135-145 milieşdeğer gramdır. Uluslar arası birime göre 135-145 milimol/litredir (mmol/L).
1) Övolemik Hiponatremi
Bu tür hiponatremide vücuttaki toplam su miktarı artmıştır, ancak sodyum seviyesi sabit kaldığı için sodyum oranı düşmüştür. Aşağıdaki nedenlerle görülebilir:
  • Böbrek yetmezliği: Böbrekler fazla suyu atamaz.
  • Konjestif kalp yetmezliği: Vücutta su toplanmasına neden olur.
  • ADH hormonu fazlalığı – SİADH sendromu: Böbreklerdeki su tutulumunun artmasına yol açar.
  • Aşırı miktarda su içmek (egzersiz esnasında su kaybı endişesi ile sık yaşanmaktadır)
2) Hipervolemik Hiponatremi
Vücuttaki hem su hem de sodyum miktarı artmıştır. Ancak su miktarı daha fazla artmıştır. Övolemik hiponatremiden farkı, sodyum miktarının da artmasıdır. Ancak bu artış kandaki sodyum-su dengesini sağlayacak miktarda değildir.
3) Hipovolemik Hiponatremi

Vücutta hem su hem de sodyum kaybı vardır, ancak sodyum kaybı daha fazladır. Aşağıdaki nedenlerle görülebilir:
  • Aşırı terlemek
  • Kusmak
  • İshal olmak
  • Vasopressin vb. bazı idrar söktürücü ilaçların kullanımı
  • Vücudun büyük bir kısmını etkileyen yanıklar
Aşağıdaki etkenler de hiponatremiye yol açabilir:
  • Böbreküstü bezi sorunları
  • Hipotiroidi (tiroid hormonu yetmezliği)
  • Karaciğer sirozu
  • Sülfonilüre ilacı

Hiponatremi Tedavisi

1) Beslenme Önerileri
Şiddetli olmayan hiponatremi vakalarının tedavisinde yaşam tarzına özen göstermek, su ve gıda tüketimine dikkat etmek yeterli olabilir. Aşağıdaki önerileri değerlendiriniz:
  • Günde 10 litreden fazla, saatte 1.4 litreden fazla su içmeyin. Daha fazlasını böbrekler süzemez. Hiponatreminiz olduğunu biliyorsanız, günde 1 litreden fazla su içmeyin.
  • Aktif bir yaşamınız varsa sporcu içecekleri tüketin. Sodyum ihtiyacını karşılayacaklardır.
  • Bir bardak suya bir tutam tuz ekleyerek tüketin.
  • Hindistan cevizi suyu için.
Günlük Sodyum İhtiyacımız: 1500 mg civarıdır. Günlük tüketim 2300 miligramı geçmemelidir. Ancak hafif hiponatremi vakalarında bu rakam bir miktar geçilebilir. Aşağıda bazı besinlerin içerdikleri sodyum miktarını sıralıyoruz:
  • Bir çay kaşığı tuz: 2300 mg (Dolayısıyla günlük sodyum ihtiyacını fazlasıyla karşılamaktadır. Hiponatremi olmadığı sürece fazlası tüketilmemelidir.)
  • 100 gram peynir: 215 mg
  • 100 gram zeytin: 1556 mg (5 adet zeytin: 550 mg)
  • Bir bardak sebze suyu: 500 mg
2) Gereksiz Yere İlaç Kullanmayın
  • Doktorunuz önermediği sürece diüretik (idrar söktürücü) ilaçlar kullanmayın.
Kandaki sodyum dengesini kavrayabilmenin pratik yollarından biri de idrar rengidir. İdrar tamamen berrak ise vücutta fazla su var demektir. Su tüketimi kısıtlanmalı, idrarda az miktarda sarı renk yakalanmalıdır.
3) Hastane Tedavisi
Kişi hiponatremi nedeni ile bilinç bulanıklığı yaşamaya başlamış ise, beyin olumsuz etkilenmiş demektir. Bu belirtiyi gösteren kişi hastane koşullarında tedavi altına alınmalıdır.
  • Damar yolundan yüksek yoğunluklu (%3) hipertonik sodyum solüsyonları verilebilir.
  • Çoğu hastada, su tutulumuna neden olan etken bertaraf edildiğinde böbrekler başka bir müdahaleye ihtiyaç
  • duymadan dengeyi sağlayabilmektedir.

Öz-Disiplin Nedir? Nasıl Sağlanır?

Öz-disiplin anlık olarak ne hissettiğinize göre değil, ne düşündüğünüze göre hareket eder. Hayatta en çok önem verdiğiniz şeyler için, anın hazzı ve heyecanından fedakarlık yapmaktır. Bu yüzden öz-disiplin:
Stephen R. Covey’in söylediği gibi “Disiplinli olmayanlar duygularının, iştahlarının ve tutkularının kölesidir.”
Uzun vadede, disiplinsizlik bazı beceri ve yeteneklerin (bir müzik aleti çalmak, yabancı dil öğrenmek gibi) kazanılamaması, dolayısıyla bunlarla gelen özgürlükten mahrum kalınması anlamına gelir.
– İlk heyecan geçtikten sonra bir proje veya fikre çalışmaya devam etmenizi,
– Kanepede uzanıp, TV izlemek yerine spora gitmenizi,
– Çalışmak için erken kalkmanızı,
– Diyetinizi bozma düşüncesi geldiğinde “HAYIR” diyebilmenizi,
ve sizin için doğru ve yararlı olan daha birçok şeyi sağlar..
Geçmişte, öz-disiplin bende eksik olan şeydi ve bunun sonucu olarak şu an yapmaktan keyif alacağım birçok şeyden mahrum kaldım (gitar çalmak gibi). Ama bu konuda iyileştim ve şimdi öz-disiplin sabah 5’te uyanıp, koşmamı ardından da bu makaleyi yazmamı sağlıyor. İnanın, yatağımda kıvrılıp yatmayı isterdim, ama artık arzularım şuurumun önüne geçmiyor.
Eğer öz-disiplin konusunda zorlanıyorsanız, güzel haber geliştirilebiliyor olması. Mesela, kendimi erken kalkmak için eğiteli sadece 2 yıl oluyor. İşte öz-disiplinin 5 karakteristik özelliği :

1. Kendini Bilmek


Disiplin o an ne hissettiğine aldırmadan, en doğru olan için verdiğin karara göre hareket etmektir. Bu yüzden öz-disiplinin ilk özelliği kendini bilmektir. Amaçlarınızı ve değerlerinizi en iyi yansıtan davranışlar ve eylemlere karar vermelisiniz. Bu süre içe-bakışı ve öz analizi gerektirir. Özellikle, kararlarınızı yazarak onları daha belirgin, daha güçlü ve daha efektif hale getirebilirsiniz. Zaman ayırıp hedeflerinizi, hayallarinizi, isteklerinizi yazmanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Daha da iyisi kişisel bir hedef tanımı yapmanız. Bunları yazıya dökmenin “kim olduğum”, “ne yapmak istediğim” ve “kendime biçtiğim değer” noktalarında bana güçlü bir irade kazandırdığını fark ettim.

2. Bilinçli Farkındalık

Öz-disiplin ne yapıp ve ne yapmadığınız konusunda farkındalığı da gerektiriyor. Düşünün, davranışınızın disiplinsiz bir hareket olduğunun bilincinde olmazsanız, diğer türlü nasıl hareket edebilirsiniz?
Öz-disiplini oluşturmaya başladığınızda, bazı zamanlar kendinizi disiplinsiz hareket ederken yakalayabilirsiniz (tırnak yemek, spordan kaçınmak, abur cubur yemek gibi). Öz disiplin üretmek zaman alır. Burada esas nokta, disiplinsiz hareketlerinizin bilincinde olmaktır. Zamanla bilinçlilik daha erken gelecektir. Yani disiplinsiz bir hareket yapmadan önce, kendinizi bilinçli bir konumda bulacaksınız. Bu da size hedeflerinizle uyuşan kararlar verme fırsatı verecek.

3. Öz-disipline Sadakat

Hedef ve hayallerinizi yazmak tek başına yeterli değil. Onlara içten bir bağlılık göstermeniz gerek. Yoksa, alarm saat 5’te çaldığında erteleyip “beş dakika daha” demekte hiçbir mahsur görmeyeceksiniz. Ya da baştaki motivasyon ve heyecan geçtikten sonra projenizi tamamlamaktan vazgeçeceksiniz.
Bu bağlılık konusunda problem yaşarsanız, yapacağınızı söylediğiniz şeyleri takip etmek noktasında bilinçli bir yol izleyin: Yapmak istediğiniz nedir ve buna ne zaman karar verdiniz? Sonra da bu konuda yaptıklarınızı not edin ve kendinizi değerlendirin (puanlayın). Unutmayın ölçülen şey, gelişir.

4. Cesaret

Resimdeki adamın çenesinden damlayan ter damlasına dikkat ettiniz mi? Hata olmasın, öz disiplin genellikle oldukça zordur. Duygular, iştah ve tutkular ona karşı gelen büyük güçlerdir. Bu yüzden öz disiplin cesarete büyük oranda bağlıdır. Çok zor bir engelle karşılaştığınızda, kolay bir şeymiş gibi davranmayın. Bunun yerine o acıyla ve zorlukla yüzleşecek cesareti bulun kendinizde. “Kişisel küçük zaferler” kazanmaya başladıkça, özgüveniniz artacak ve öz disipline destek olan cesaret daha doğal olarak sizde yer edecek.

5. İçsel Eğitmenlik

İç konuşma genelde zararlıdır ama onu kontrol etmeyi başardığınızda çok yararlıdır. Zorlandığınızı düşündüğünüz zaman, kendinizle konuşmanızı, kendinize cesaret vermenizi ve kendinizi rahatlatmanızı tavsiye ediyorum. Her şey bir kenara, iç konuşmanın kendisi size hedeflerinizi hatırlatır, cesaretinizi getirir, bağlılığınızı güçlendirir ve görevinizin bilincinde olmanızı sağlar. Zorluklarla karşı karşıya geldiğim zaman hep şu sözü kendime hatırlatırım. “Disiplinin bedeli, pişmanlığın acısından her zaman daha azdır. ” Bu sözü hafızanıza yerleştirin ve zorluklarla karşılaştığınızda hatırlayın. Hayatınızı değiştirebilir..

2 Ocak 2017 Pazartesi

Obsesyon Nedir ? Belirtileri Nelerdir

El yıkamak, her gün düşünmeden yaptığımız sıradan ama sağlığımız için gerekli bir davranışken, elleri sık ya da gereğinden uzun yıkamak bir hastalık belirtisi olabilir. Üsküdar Üniversitesi NP Feneryolu Polikliniği’nden Yrd. Doç. Dr. Emre Tolun Arıcı, obsesyonun (takıntı) bir düşünce olduğunu ve zihne istenmeden gelerek huzursuz ettiğini söylüyor. Bu düşüncelerin kontrol edilemez ve dışarıdan görünenin aksine kişinin elinde olmadığını da vurgulayan Arıcı, temizlik takıntısını şöyle tarif ediyor:

“Ütüyü prizde mi unuttum?”, “Arabayı kilitledim mi?” sorularını sıkça kendinize soruyor ve kontrol ihtiyacı hissediyorsanız, ellerinizi sürekli yıkıyor, simetrik olmayan şeyler sizi rahatsız ediyor ve düzeltme ihtiyacı hissediyorsanız “Obsesif Kompulsif Bozukluk” hastası olabilirsiniz. Uzmanlar, tedavi edilmediği takdirde hem kişinin hem de çevresinin hayatını çekilmez hale getiren bu hastalığa depresyon gibi başka psikiyatrik hastalıkların da eklenebileceği konusunda uyarıyor.

“Pek çok insan için temiz kabul edilen evdeki masaya dokunmak bile obsesif kişi için “ellerime kir bulaştı” düşüncesine sebep olur hatta bunun sonucunda kendine ya da başka birine hastalık bulaştırmaktan korkar. Bu da şiddetli bir sıkıntı hissi yaratır ve kişi rahatlamak için ellerini yıkar. Fakat bu durum uzun sürmez ve düşünce tekrar ederek, kısır döngüye yol açar. Hasta, sıklıkla mikrop, toz, kir gibi etkenler ile idrar gibi vücut dışkılarının bulaştığına inanır.

Telkinler hastayı zorluyor

Bu hastalara sıkça söylenen “elini yıkama, sen yapıyorsun” gibi telkinlerin kişi için çok sıkıntı verici ve zorlayıcı olduğuna da değinen Yrd. Doç. Dr. Emre Tolun “bulaşma-temizlik” tipine ilişkin belirtileri ve hastanın yaşadıklarını ise şöyle anlatıyor:

“Elleri yıkamak sağlıklıdır, fakat günde toplam bir saatten fazla yıkanması, yıkanmadığında yoğun sıkıntı hissedilmesi ve günlük yaşamın  bundan olumsuz etkilenmesi bize hastalığı düşündürüyor. Bu kişilerde ellerin yıkanmaktan tahriş olduğunu, dışarı çıkamamaya varacak kadar temaslardan kaçınıldığına şahit oluyoruz.”

Takıntının birçok farklı tipi var

Obsesif Kompulsif Bozukluğunun sadece temizlik takıntısıyla sınırlı olmadığını da ifade eden Arıcı, diğer türleri ise şu şekilde açıklıyor:
“Temizlik dışında sıkça görülenlerden biri de kuşku-kontrol tipidir. Bu ise evden çıkarken kapıyı kilitleyip kilitlemediğinden emin olamama, yatarken doğalgazı defalarca kontrol etme gibi hareketlerle kendini gösterir. Bunların dışında takıntı tipleri arasında; dini, cinsel içerikli, zarar vermekle ilgili olumsuz düşünceler içeren, simetri, düzen, sayı sayma, eşya biriktirmek (istifçilik) gibi çeşitleri de bulunmaktadır. Birden çok obsesyon bir arada olabilir. Zaman içinde yer değiştirebilirler, örneğin temizlik kaybolurken yerine kontroller alabilir.”

Obsesif Kompulsif Bozukluk’un tedavisi mümkün

Yrd. Doç. Dr. Emre Tolun Arıcı, Obsesif Kompulsif Bozukluk’un tedavi edilmediğinde tekrar edip süreğenleşebildiğini ya da şiddetlenebildiğini de belirtiyor. Hastanın el yıkama süresinin günde bir-iki saatken bu sürenin neredeyse uyanık olunan tüm zamana yayılabildiğine dikkat çeken Arıcı, bu durumun da doğal olarak aile, arkadaş ve iş yaşamını olumsuz etkileyebildiğini ifade ediyor. Takıntıya, depresyon gibi başka psikiyatrik hastalıklar eklenebileceğini de dile getiren Arıcı, Obsesif Kompulsif Bozukluğunun tedavisinin mümkün olduğunu ve tedavi olmak isteyen kişilerin öncelikle bir psikiyatri uzmanına başvurmaları gerektiğini söylüyor.

Depresyonda olduğunuzu nasıl anlarsınız Belirtileri

Kadınlar ve düşük gelirlilerde daha sık görülür

Prof. Dr. Orhan Doğan: Depresyon tüm toplumlarda kadınlarda erkeklerden iki kat daha yüksek oranda görülür. Depresyon düşük gelir ve düşük eğitim düzeyindekilerde daha yüksek oranda görülür. Bunlarla bağlantılı olarak işsizlerde oran çalışanlara göre daha yüksektir. Ekonomik kriz, oranı artırmaktadır. Depresif kişiler diğer insanlara zarar vermez. İntihar girişimiyle ve tamamlanmış girişimlerle kendilerine zarar verirler. İntihar nedeniyle dünyada her gün 3 bin, her yıl 1 milyon kişi yaşamını yitirmektedir.

Stres modern dünyanın en önemli sorunlarından biri. Özellikle büyük kentlerde iş stresi, trafik ve geçinme derdi farkında olmadan insanların depresyon geçirmesine neden oluyor. Depresyon modern insanın en büyük problemi. Peki siz depresyonda mısınız? Depresyon geçirdiğinizi nasıl anlarsınız? İşte size evde yapabileceğiniz 10 soruluk depresyon testi. Depresyonun her yaştan her cinsiyetten her gelir ve eğitim düzeyinden, her meslekten insanda görülebileceğini belirten Okan Üniversitesi Psikoloji Bölüm Başkanı Prof. Orhan Doğan, depresyonun yalnız hastaları değil aileyi ve toplumu da olumsuz etkileyen; yineleme olasılığı yüksek; fakat tedavi edilebilen bir bozukluk olduğunu belirtiyor. Prof. Doğan bir insanın yaşam boyu depresyona yakalanma olasılığının da yüzde 15 civarında olduğunun altını çiziyor.

10 soruda depresyon testi

Aşağıdaki sorular durumunuzun depresyonla ne kadar ilgili olduğunu belirlemeye yönelik olarak hazırlanmıştır. Bunlar bilimsel olarak kabul edilen belirtiler olmakla birlikte, psikiyatrik muayene yapılmadan tanı konamayacağı unutulmamalıdır.

Depresyonda mıyım?

Aşağıdaki soruları doğru ve samimi olarak yanıtlayınız ve değerlendirmeyi okuyarak durumunuz hakkında bilgi sahibi olunuz. Bu bilgi yol göstericidir, tanı değildir. Soruları son iki haftayı dikkate alarak yanıtlayınız.

  1.    Elemli, kederli, üzüntülü (Karadeniz’de gemileri batmış gibi) bir ruhsal durum içinde misiniz?

       ( ) Evet,    ( ) Hayır,

  2.    Eskiden ilgilendiğiniz ve zevk aldığınız etkinliklere, dizilere, gezmeye vs. ilginizi kaybetmeniz ve zevk almamanız var mı?

       ( ) Evet,    ( ) Hayır,

  3.    Diyet yapmadan aşırı kilo kaybettiniz veya kilo aldınız mı? (Bir ayda ağırlığınızın %5’ten fazlası)

       ( ) Evet,    ( ) Hayır,

  4.    Hemen her gün uykusuzluğunuz veya aşırı uyumanız var mı?

       ( ) Evet,    ( ) Hayır,

  5.    Başkalarının da gözlediği, fiziksel ve zihinsel olarak huzursuzluk veya yavaşlamanız var mı?

       ( ) Evet,    ( ) Hayır,

6.    Hemen her gün değersizlik veya aşırı suçluluk veya günahkarlık duygularınız var mı?

       ( ) Evet,    ( ) Hayır,

  7.    Hemen her gün düşünmenizde veya konsantre olmanızda azalma veya kararsızlığınız var mı?

       ( ) Evet,    ( ) Hayır,

  8.    Hemen her gün enerji kaybınız veya yorgunluğunuz var mı?

       ( ) Evet,    ( ) Hayır,

9.     Yukarıdakilerden ‘evet’ olarak yanıtladığınız durumlar günlük yaşamınızı, iş/okul ve toplumsal işlevlerinizi bozuyor mu?

       ( ) Evet,    ( ) Hayır,

10.   Yukarıdaki özellikler bir maddeye veya bir bedensel hastalığa bağlı mıdır?

       ( ) Evet,    ( ) Hayır,
DEĞERLENDİRME

Depresyon riski

Birinci ve ikinci sorulardan en az birine ve 3.-9. sorulardan en çok dördüne ‘evet’ yanıtı verdinizse, depresif belirtileriniz vardır ve depresyon riski altındasınızdır. Durumunuzun değerlendirilmesi gerekir.

Yüksek depresyon riski

Birinci ve ikinci sorulardan en az birine ve 3.-9. sorulardan en az beşine ‘evet’ yanıtı verdinizse, depresif belirtileriniz ve belki depresyonunuz vardır; yüksek depresyon riski altındasınızdır. Onuncu ve on birinci sorulara verilen yanıtlar da dikkate alınarak durumunuzun bir ruh hekimi tarafından mutlaka değerlendirilmesi gerekir.

Dikkat, depresyondasınız

Birinci ve ikinci sorulardan en az birine, 3.-9. sorulardan en az beşine ve 10. soruya ‘evet’, 11. soruya ‘hayır’ yanıtı verdinizse, depresyondasınız demektir. Mutlaka bir ruh hekimine başvurmanız ve tedavi olmanız gerekir. (Evet yanıtı verdiğiniz durumlar bir yas reaksiyonuna bağlı olmamalıdır.)

Rahat olun

Birinci ve ikinci sorulardan ikisine de ‘hayır’ yanıtı verdinizse, 3.-9. sorulardan en çok bir-ikisine veya daha azına ‘evet’ yanıtı verdinizse veya hiçbirine ‘evet’ yanıtı vermedinizse, depresyon riskiniz yok denecek kadar azdır veya yoktur, rahat olun.

Vajinismus Nedir Nasıl Tedavi Edilir

Vajinismus Nedir?

Vajinismus – ilişkiye girememe –  kadının ilişki anında; “korku, kasılma, geri çekilme, eşini eli ile itme, acı duyma endişesi taşıma” gibi bilinçaltı sebep ve tepkilerle ilişkiyi gerçekleştirememe durumudur. Erkeklerin çoğu bu tepkileri anlamsız bulurken yanlış olarak eşinin kasıtlı olarak yaptığını bile düşünebilirler.

3 saatlik tedavi ile vajinismus problemi son bulabilir…

Vajinismus tedavisinde kullanılan alternatif yöntemlerden biri olan hipnoz tedavisi ile vajinismus probleminin kolay bir şekilde çözülebildiğini belirten Dr. Murat Ulusoy, “Hipnoz ile tedavi, vajinismus sorunu yaşayan kişilerde bilişsel ve davranışsal cinsel terapilere ek olarak uygulanıyor. Hipnoz tedavisi vajinismusta tedavi sürecini kısaltıyor ve kişilerin bu sorundan daha kolay bir şekilde kurtulmasını sağlıyor.

Çiftlerin cinsel yaşamını olumsuz yönde etkileyen rahatsızlıkların başında gelen vajinismus, hipnoz tedavisi ile sorun olmaktan çıkıyor. Türkiye de her on kadından birinde vajinismus rahatsızlığının görüldüğünü dile getiren Dr. Murat Ulusoy, birçok çiftin, ilk gece ve takip eden günlerde ilişkiyi yaşayamadığında tam olarak neler olup bittiğini anlayamadığını, hatta nice zaman sonra sorunlarının vajinismus olduğunun farkına vardıklarını belirtti.

Hipnoz yöntemi ile yapılan vajinismus tedavisinde kişilerde rahatlama artıyor, özgüven yükseliyor, kaygılar azalıyor ve gevşeme sağlanıyor. Vajinismus hastalığının tedavisinde başarılı sonuçlar almak için eklektik bir yaklaşımın benimsenmesi büyük önem taşıyor. Bilişsel, davranışçı, psikoeğitim ve hipnoz terapi yaklaşımlarını bir arada içeren sistematik bir teknik ile sabah tedaviye alınan hastanın gün içinde toplam üç saatlik bir çalışma ile akşama deneyim yaşayabilir.”
Hipnoz tedavisi ile kasılmaları kaldırıp gevşemeyi zihin ve bedene öğretebilmek, bilinçaltı bilgi çarpıtmalarını düzenlenmesi, geçmişteki ilişkiye ait oluşan koruyucu duyguların ve travmaların ortadan kaldırılması, öğrenmeyi hızlandırmak, cesaret, özgüven ve güçlü egonun yaratılması mümkün olabiliyor.

Hipnozun vajinismus tedavisindeki önemi;

  1. Kasılmaları kaldırıp gevşemeyi zihin ve bedene öğretebilmesi
  2. Bilinçaltı bilgi çarpıtmalarını düzenlemedeki etkisi
  3. Geçmişteki ilişkiye ait oluşan koruyucu duyguları ve varsa travmaların kaldırılması
  4. Öğrenmeyi hızlandırması
  5. Başarı için cesaret, özgüven ve güçlü egonun yaratılması
olarak sıralayabiliriz.