29 Aralık 2016 Perşembe

Uyku Apnesi Nedir-Nasıl Tedavi Edilir

Uyku Laboratuvarında Neler Yapılır?

Hastanın , beyin elektrosu (EEG) göz hareketleri elektrosu (EOG) Çene kas gerilimi elektrosu (çene EMG), yatış pozisyon kayıtları, soluk alıp veriken burundan giren hava akımı, Soluk alıp verirkenki göğüs ve karın hareketleri, kan oksijen seviyesi, Kalp grafisi (EKG), Bacak kas kasılmaları elektrosu (bacak EMG) kaydedilir.
Bu kayıtlar daha sonra incelenerek öncelikle hastanın uyku yapısı değerlendirilir. Uyku evreleri ve mimarisi oluşturulur. Sonra bu uyku süresinde solunum olayları değerlendirilerek, hastanın soluk alıp vermedeki anormalliklerin var olup olmadığına (soluk hafıflemesi ya da kesilmesi), bunun yanı sıra gelişen oksijen seviyesi değişiklikleri, uyanıklık reaksiyonları, kalp atım değişiklikleri, uyku sırasındaki bacak hareketleri tek tek işaretlenir. Sonraki işlemde bütün bu işlenmiş veriler tekrar bilgisayardan geçirilerek bunun sonucunda , uyku kalitesi, yeterliliği, uyanıklık periotları ile bölünüp bölünmediği, uykuda, nefes kesilmeleri ya da hafiflemelerinin var olup olmadığı, varsa sıklığı, süreleri, hangi pozisyonda belirgin olduğu, uykunun hangi evresinde belirgin olduğu, bu sırada ortaya çıkan kan oksijen seviyesi düşüklüğü süre ve derinliği, kalp atımlarındaki değişimlerin uyku evresi ve anormal solunum olayları ile ilişkisi, uykuda bacak hareketlerinin varlığı, varsa sıklığı raporlanarak hastanın uyku sırasında ortaya çıkan ya da uyku ile ilgili hastalığının var olup olmadığı, varsa ciddiyeti ortaya konur.
Uyku laboratuvarında özellikle kendisini, horlama uykuda nefes tutma ve gündüz uykululuk ile belli eden uyku apne hastalığı şüphesi olanlar yatırılmaktadır. Ayrıca yine gündüz olur olmaz yerlerde uyuklamalara neden olan Narkolepsi, şüphesi olanlar ile daha nadir olarak ta , yine gündüz yorgunluk ve uykululuğa neden olan uykuda periodik bacak hareketi şüphesi olan hastalar yatırılmaktadır.

Uyku Laboratuvarı Öncesi Gerekli Hazırlıklar ve Dikkat Edilecekler

Hastalar sakinleştirici türde ilaçlar kullanıyorsa 1 hafta kadar önce kesmesi tavsiye edilir. Yatış günü, akşam üzeri duş alması, sakallarını kesmesi, göğüs kıllarını ve bacak ön yüzündeki kılları temizlemesi istenir. O gün öğleden sonra içki çay, kahve, gazlı içecekler tüketmemeli, reflüye neden olabilecek portakal, mandalina gibi yiyeceklerden uzak kalması tetkikten 4 saat önceden sonraki zamanda sigaradan uzak kalması tetkikin sağlıklı olması için gerekmektedir. Yatış esnasında kollu ve bacaklı pijama ile gelmelidir.

Uyku Apnesi Teşhisi Alan Hastalarda Tedavi

Uyku apnesi tanısı alan hastalar eğer tedavi edilmeye karar verildi ise bunun altın standartı pozitif basınçlı solunum cihazlarıdır. Bu cihazlar farklı tiplerdedir ( sürekli hava basıncı veren CPAP, nefes alırken yüksek nefes verirken düşük basınç veren BPAP, solunum tamamen durduğu durumlarda tetikleyici özelliği olan BPAP-ST, azalıp çoğalan solunum bozukluklarında (chayne – stokes solunumu) BPAP OTO SV (ASV) ) tedavi edilecek olan hasta KBB muayenesinden geçirilerek üst solunum yollarının açık olduğu ve CPAP kullanmaya elverişli olduğu bilgisi alındıktan sonra (eğer kapalı ise açıldıktan sonra) hasta ikinci gece yatırılarak , solunum bozukluklarının ve buna bağlı kan oksijen seviyesi düşüklükleri ve uyku bozukluğunun hangi tip alet ve basınçta düzeltildiği tespit edilerek hastanın bu nitelikte alet edinesi sağlanır. Hasta artık geceleri yatarken bu alet ile nefes alacaktır.
Uyku laboratuvarında tespit edilen hastaya uygun alet için sağlık kurulu raporu düzenlenerek ilgili sosyal güvenlik kurumundan, tarif edilen niteliklerdeki alet alınacaktır.

Kimler Uyku Laboratuvarına Başvurabilir?

✔ Horlayan,
✔ Uykuda nefesinin kesildiği belirtilen,
✔ Gündüz yorgun ve uyuklaması olan hastalarda, kesinlikle şüpheleniriz,
Yukarıdaki şıklardan birine aşağıdaki şıklardan 1-2 si eklenirse yine şüpheleniriz.
✔ Obezite
✔ Gece terlemesi
✔ Gece idrarı
Ayrıca, Hipertansiyon, Kalp ritm bozukluğu, Sol ve sağ kalp yetmezliği, Diyabet, Kronik Obstruktif Akciğer hastalığı, Beyin Damar hastalıkları varsa bu hastalar riskli hastalardır ve muhakkak uyku apnesi açısından tetkik ve tedavileri yapılmalıdır.

Uyku Apnesi Tedavi Edilmezse Hangi Hastalıklar Görülür?

A. Kalp Damar Sistemi
✔ Hipertansiyon
✔ İskemik kalp hastalığı
✔ Sol kalp yetmezliği
✔ Sağ kalp yetmezliği
✔ Kalpte ritim bozuklukları
✔ Ani ölüm
B. Akciğer
✔ Astım'a yatkınlık
C. Sinir Sistemi
✔ Beyin damarlarında daralma
✔ Gündüz aşırı uyku hali
✔ Sabah baş ağrısı
✔ Uykuda sara hastalığı
✔ Huzursuz ve yetersiz uyku
D. Psikiyatrik
✔ Bilişsel bozukluk
✔ Anksiyete, depresyon
E. Hormon hastalıkları
✔ Cinsel isteksizlik
✔ Cinsel işlev bozukluğu
F. Böbrek
✔ Gece idrara çıkma
✔ İdrardan protein kaçağı
G. Mide barsak sistemi (Gastro özefajial reflü )
✔ Kan hastalıkları (Polisitemi, kan akışkanlığının azalasına neden olmakta )
✔ Sosyal sonuçlar
✔ Okul ve iş performansında azalma
✔ Raporlu olma süresinin artması
✔ Çocuklarda hiperaktivite
✔ Sosyal ilişkilerde bozulma (Boşanmalar vs.)
Kazalar (trafik, ev, iş)
Yaşamı tehdit eden ve yaşam kalitesini bozan sağlık sorunları ortaya çıkar.

Medical Park Uyku Birimleri

Donanımlı uyku labortuvarında hastanın uyku tetkiki yapılarak uyku apnesinin araştırılması, eğer varsa ciddiyetinin ortaya konması ile KBB, Göğüs hastalıkları ve Nöroloji bölümlerince tedavi biçimine karar verilerek, tedavisi düzenlenmektedir.

Uyku Laboratuvarı Nedir?

Hastanın uyku ile ilgili kaydedilebilir tüm verilerinin bilgisayara sonradan incelenmek üzere kaydedildiği yerdir. Ev ortamı hassasiyetinde oluşturulan özel bir odada hasta uyurken gece boyu izlenir ve kameraya kaydedilir.

Stres egzaması Nedir Tedavisi

Stres egzaması nedir?
Deri; kişinin iç ve dış ortamları arsında bir sınır oluşturan, duygularımızın ve reaksiyonlarımızın yansımasında önemli rolü olan bir organdır. Yapılan araştırmalarda; dermatolojik hastalıkların yaklaşık yüzde 40 kadarında, eşlik eden bir psikolojik bozukluk olduğu görülmektedir. Strese bağlı olarak ortaya çıkan deri hastalıkları arasında en sık görüleni 'stres egzaması' olarak da bilinen 'liken simpleks kronikus' dur.
Egzama nedir?
Egzama; derinin çeşitli iç ve dış faktörlere bağlı, iltihabi cevabı olarak ortaya çıkan klinik tabloların genel ismidir ve hastaların çoğunda ortak klinik özellikler gösterirler.
Kimlerde görülür?
Stres egzaması, son derece yaygın bir hastalıktır. En sık görüldüğü yaş grubu 30-50 yaş aralığıdır. Kadınlarda erkeklerden daha sık görülür. Hastalık, obsesif kişilik yapısına sahip kişilerde ve alerjiye yatkınlığı olan bireylerde daha sık görülür.
Belirtileri nelerdir?
Bu hastalık başlangıçta görünür herhangi bir bulgu olmaksızın kişinin kaşıntı duyması ve sürekli kaşıntı ve sürtünme sonucu ortaya çıkan belirtilerle karakterizedir. Kaşınan bölgelerde zamanla kızarıklık kepeklenme ve deride kösele benzeri kalınlaşma ile birlikte pul pul deri dökülmeleri ve kabuklu yaralar ortaya çıkar. Egzama ilerlerse bu bölgelerde zamanla sulantı, ağrı, açık yaralar ortaya çıkabilir. Daha da ilerlerse bu yaralardan deriye giren bakteriler enfeksiyona yol açabilir. Tedavi edilmezse kaşıntı sürekli bir hal alır ve giderek vücudun değişik yerlerine yayılır.
Vücutta nerelerde oluşur?
Vücudun herhangi bir yerinde görülebilmekle birlikte en sık saçlı deri ense sınırında, sırtta kürek kemiklerinin üzerindeki deride ve bacaklarda ortaya çıkar. Özellikle kullanılan elin ulaşabildiği deri alanlarında akşamları artan kaşıntı ile kendini gösterir. Hastalık bazen makat bölgesini de tutabilir ve şiddetli dayanılmaz kaşıntıya yol açabilir.
Tedavisi nasıl yapılır?
Tedavi edilmeyen ve ihmal edilen durumlarda, deride geri dönüşümsüz belirtiler meydana gelebilir. Deride kalınlaşma ve deri renginde koyulaşma bazen yıllarca sürebilir. Stresin tetiklediği bu hastalık da strese neden olur ve olay bir kısır döngüye girer. Bu nedenle hastalığın erken tanısı ve tedavisi önemlidir.

Akut Psikiyatrik Durumlar

Akut başlayan bir akıl hastalığının biyolojik, ruhsal veya dışarıdan uyarıya bağlı nedenleri olabilir. Genellikle bu durum güçlü bir kaygı, ruhsal gerilim ve sıkıntı ile birliktedir. Akıl hastası bazen aile bireyleri, arkadaşları, komşuları veya polis tarafından çeşitli önlemlere başvurularak yatıştırılır ve bir akıl hastanesine gönderilir. Acil psikiyatrik girişim gerektiren durumlar arasında akut psikiyatrik krizler (akut sanrılı psikozlar, manik taşkınlık, akut hezeyanlı psikoz, akut depresyon ve kaygı durumları, kronik psikozların akut alevlenmeleri), histeri krizleri, intihar girişimleri, alkol ve madde bağımlılığıyla ilgili krizler, bazı psikomotor epilepsi (sara) krizleri, bunama (demans) taşkınlığı, zekâ geriliğine bağlı taşkınlıklar sayılabilir
Hastanın durumu şu başlıklar altında incelenebilir:
Görünüm ve davranış: Hastanın giyimi, duruşu, yüz ifadesi, hareketleri, karşısındaki kişi ile ilişkisi, taşkınlık, düşüncesizce hareketler, yapmacık davranışlar, zorlantılı hareketler, törensi davranışlar.
Konuşma: Konuşmanın akışı, düşünce biçimi, konuştuklarının mantığa uygunluğu, devamlı değişen fikirler.
Düşünce içeriği: Hastayı ilgilendiren konular, takınaklı düşünceler, yanlış değerlendirmeler, başkaları tarafından etkilenme hezeyanları, küçüklük veya büyüklük düşünceleri.
Algılama: Görme, işitme veya dokunmayla ilgili algılama bozuklukları (halusinasyonlar); kişliğini yitirme depersonalizasyon), gerçeklerden uzaklaşma.
Duygulanım: Mutluluk, üzüntü, gurur, keder, korku, kaygı, şaşkınlık, duygulanımın körelmesi, değişkenliği.
Bilişsel işlevler: Bilinç düzeyi, bellek, zaman (hangi gün ay ve yılda olduğu) ve mekan (nerede bulunduğu) yönelimi, genel bilgi (devlet başkanının, başkentin adı) dikkat yoğunlaşması, zeka, anlama ve yargı yeteneği; özellikle o anki durumla ilgili düşünceleri ve gelecekle ilgili planları.
Sık karşılaşılan akut akıl hastalığı tabloları:
Konfüzyon (şaşkınlık): Beyindeki organik kökenli bozukluklara bağlı geçici bilinç bulanıklığıdır. Ülaçlarla tedavi edilmese bile kısa sürelidir. Konfüzyon sırasında hasta çevresindekileri, bulunduğu yeri tanıyamayabilir, zaman ve mekan yönelimi bozulur.
Hezeyanlı (varsanılı) durumlar: Gerçekle ilişkisi olmayan düşünce içeriğiyle kendini belli eden tablolardır. Beraberinde algılama bozukluğu (sanrı) olabilir.
Manik taşkınlık: Aşırı coşku (öfori) yönünde duygulanımın egemen olduğu, düşünce akışının hızlandığı durumlardır. Hastanın giyiminde genellikle canlı renkler göze çarpar, uyku azalmıştır, hasta yerinde duramaz, aşırı öfkeli veya neşeli, cesaretli olabilir. Cinsel istek genellikle artmıştır.
Bunama (demans): Beyinsel işlevlerde genel bir azalma görülür. Özellikle yakın bellek, dikkat yoğunlaşması ve bilişsel işlevler giderek artan ölçüde geriye dönüşsüz biçimde azalır. Hasta kendine bakma ve günlük işlerini yapma yeteneğini yitirir.
Psikotik Sıkıntı
Psikotik hastalarda görülen sıkıntı ve bunalma yoğun bir yok olma ve parçalanma korkusu ile kendini belli eder. Kişi, dış dünyanın kendi varlığını tehdit eden biçimde değiştiğini duyumsar.
Akıl hastasına yaklaşımda, hastayla konuşan kişi bu durumun farkında olmalıdır. Akıl hastasının taşkınlığı karşısında şiddet kullanılması, onun savunma mekanizmalarını harekete geçirerek hastanın daha da saldırganlaşmasına yol açabilir. Kuşkucu ve güvensiz olan saldırganlaşma eğilimi taşıyan bir akıl hastası karşısında sakin ve ihtiyatlı hareket edilmelidir. Bir psikiyatri olgusu ile karşı karşıya kalındığı anlaşıldığında derhal hasta ile birlikte konuyla ilgili bir uzmana başvurulmalıdır. Bu sırada hastayı bilen, yakından tanıyan birini de yanında olması gerekir.

Ağır psikozlardaki gibi, bir akıl hastasının ya da organik beyin sendromu olan bir kimsenin gerçekle ilişkisi önemli ölçüde kopmuşsa, algılama ve davranış sapmaları çok şiddetli olabilir. Bir akıl hastasının kendisiyle konuşanlarla ilgili düşünceleri hem akılcı hem de akıl dışı unsurların karışımı şeklindedir. Hastanın konuşması, davranışları, giyimi tutarsız, anlaşılmaz veya uygunsuz olabilir. Gerçekle ilişkisi tam olarak kopmamış hastalar yardıma ihtiyacı olduğunu ve sorunlarını birisiyle paylaştığında rahatlayacağını bildiği halde aynı zamanda reddedilmekten, eleştirilmekten veya utandırılmaktan çekinebilir. Bu nedenle hastaların başlangıçta kendilerine yaklaşanlara karşı karmaşık duygular içinde olması sık görülen bir durumdur.
Aynı şekilde akıl hastasıyla karşılaşan kişiler de ona karşı kızma, üzülme, acıma, aldırmama, alınma gibi değişik duygular taşıyabilir. Hasta ile konuşan kişi bu duygularının onunla olan ilişkisini bozmasını önlemelidir. Hasta ile karşılaşan kişi dikkatli, dostça ve hastaya güven veren bir tutum takınmalı ancak hastanın yargılama ve algılamasının bozulmuş olabileceği göz önüne alınarak dikkatli olunmalıdır.

Gamma Knife Nedir ? Beyin Cerrahisi

Öncelikle başın sabit tutulabilmesi için kafaya bir metal çerçeve sabitlenir. Bu, tedavinin doğru olarak yapılabilmesi ve radyasyonun tam gereken yere verilebilmesi için hayati önem taşır. Hafif bir kahvaltının ardından hastaneye gelen hastaya yaklaşık 10 dakika içinde metal çerçevesi uygulanır. Bu işlem sırasında çerçevenin kafaya yerleştirildiği bölgelere lokal anestezi uygulanır.

gamma knife
Gamma knife beyin cerrahlarının beynin anormal alanlarında, herhangi bir kesiye gerek kalmadan ameliyat yapabilmelerine olanak sağlayan olağanüstü bir yöntemdir. Gamma knife, stereotaktik radyocerrahi adı verilen bir teknik kullanarak uygulanır.Gamma knife, koordinatları belirlenmiş hastalıklı beyin dokusunun, gamma ışınları ile yok edilmesini sağlayan bir tedavi sistemidir.
Çerçevenin iyice yerleştiğinden emin olunduktan sonra sıra görüntü almaya gelir. Hastalıklı alanın görüntüsü alındıktan sonra da sıra tedaviye gelmiştir. Çerçevede gereken pozisyon alınır, hasta tedavi makinasına yerleştirilip mümkün olduğunca rahat ettirilir. Yapılacak işlemler kendisine anlatılır. Daha sonra hasta makinanın içine doğru kaydırılır ve ışın tedavisine başlanır. Her bir ışın gerekli sürede doğru yere verildikten sonra hasta makinadan çıkartılır, çerçevesi alınır ve serviste izleme alınır.

Gamma knife ile hangi tip beyin tümörleri tedavi edilebilir?

Gamma knife ile hem iyi huylu beyin tümörleri (menenjiomalar, hipofiz adenomları, akustik nöromalar) hem de kötü huylu beyin tümörleri (beyin metastazları, glial tümörler) tedavi edilebilmektedir. Ayrıca gamma knife beyin tümörü dışında, damarsal beyin hastalıkları (arteriovenöz malformasyonlar) ve fonksiyonel beyin hastalıklarında (trigeminal nevralji, parkinsonizm, epilepsi) da kullanılmaktadır.

Gamma knife tedavisinin avantajları nelerdir?

Gamma knife girişimsel olmayan tek "cerrahi tedavi" yöntemidir. Yani kafatası açılmadan da cerrahi tedavi kesinliği sağlar.
Gamma knife tedavisinden bir gün sonra hasta normal sosyal ve iş yaşantısına dönebilmektedir.
Tedavide genel anestezinin kullanılmıyor olması bu nedenle açık cerrahi yapılamayan hastalarda tedaviyi mümkün kılar.
Hastanede yatış süresi bir gündür.
Hastanede yatış süresinin son derece kısa olması, yoğun bakıma gerek duyulmaması, hastanın hemen işine dönebilmesi, maliyeti son derece azaltır.
Tedaviye bağlı ölüm riski %0.5'in altındadır.
Tedaviye bağlı kalıcı sakatlık riski %2'nin altındadır.
Tedaviye bağlı geçici sakatlık riski %3'ün altındadır.
Gamma Knife hakkında detaylı bilgi için: www.gammaknifemerkezi.org adresimizi tıklayabilirsiniz.

14 Aralık 2016 Çarşamba

Uykusuzluk Nedir ve Nedenleri Nelerdir

Uykusuzluk, uykusuzluk olarak da bilinir, insanların uyku problemi yaşadığı bir uyku bozukluğudur. Uykuya dalmakta güçlük çekebilir veya istenildiği kadar uykuda kalabilirler.Uykusuzluk tipik olarak gündüz uykusuzluk, düşük enerji, sinirlilik ve depresyondaki ruh halidir. Motorlu taşıtlarda çarpışma riskinin artmasına ve odaklanmaya ve öğrenmeye neden olan sorunlara neden olabilir. Uykusuzluk günler veya haftalar veya uzun vadede bir aydan uzun süren kısa süreli olabilir.

Uykusuzluk bağımsız olarak veya başka bir sorunun sonucu olarak ortaya çıkabilir.Uykusuzluğa neden olabilecek durumlar arasında psikolojik stres, kronik ağrı, kalp yetmezliği, hipertiroidi, mide ekşimesi, huzursuz bacak sendromu, menopoz, bazı ilaçlar ve kafein, nikotin ve alkol gibi ilaçlar yer alır.Diğer risk faktörleri, gece vardiyaları ve uyku apnesi.Tanı, uyku alışkanlıklarına ve temel nedenleri araştırmak için yapılan incelemelere dayanır. Altta yatan uyku bozukluklarını aramak için bir uyku çalışması yapılabilir.Tarama iki soru ile yapılabilir: "uykusunda güçlük çekiyor musunuz?" Ve "düşmek veya uykuda zorluk çekiyor musunuz?"

Uykusuzluğa sebep olan nedenler nelerdir?
Psikiyatrik hastalıklar: Kronik uykusuzluklar başta olmak üzere çekilen uykusuzlukların yarısı bu nedenle yaşanmaktadır. Psikiyatrik hastalığın tedavi edilmesiyle, uykusuzluk sorunu ortadan kalacaktır.
Uykusuzluk

Huzursuz bacak sendromu: Kadınlarda daha fazla görülen bu durum bacaklardaki hareketle hafifleyen uyuşma ve ağrı görülmesidir. Şikayetleri uykusuzluk daha fazla arttırır. Bunlarla birlikte demir eksikliği, böbrek yetmezliği, artrit gibi şikayetler de görülebilir.  
Sirkadiyen ritim bozuklukları: İnsan vücudunun biyolojik saatinin gerçek saatle uyuşmadığı hastalık gruplarıdır. Hastalar uygun koşullarda uykusuzluk çekmekte, uygun olmayan koşullarda uyumaktadırlar. Vardiya sistemiyle çalışanlarda ve uzun sürelerde seyahat eden kişilerde oldukça yaygındır.
İlaçlar ve nörolojik bozukluklar: Parkinson, Alzheimer hastalıkları gibi rahatsızlıklar uykusuzluk nedenleridir. Hastanın kullanmakta olduğu ilaçların yan etkileri de uykusuzluğa sebep olabilir. Altta yatan nedenlerin bulunması ve tedavi edilmesiyle uykusuzluğa çare bulunacaktır.
Madde, alkol ve kafein kullanımı: Bu tür bağımlılıkları olan kişilerin uykusuzluk çekmeleri oldukça fazladır. Bu alışkanlıkları terk etmek uykusuzluğa çare olacaktır.
İyi bir uyku uyumak için yapılması gerekenler nelerdir?
  • Alkol, kola, tütün ve kafein içeren ürünlerden kaçınmak.
  • Aç ya da tok karnına yatmamak.
  • Uykunuz gelmeden yatağa girmemek.
  • Düzenli olarak egzersiz yapmak.
  • Yatak odasını uyku için kullanmak.
  • Sabahları belli bir saatte kalkmak.
  • Yattıktan sonra uykunuz gelmezse, yataktan kalkmanız ve başka bir yerde vakit geçirmeniz.
  • Gündüzleri uyumamaya dikkat etmek.
  • Yatak odasının ses ve ışık yönünden doğru olarak düzenlenmesi.
Uyku hijyeni ve yaşam tarzı değişiklikleri genellikle uykusuzluğun ilk tedavisidir.Uyku hijyeni, uyuma süresi, güneş ışınlarına maruz kalma, sessiz ve karanlık bir oda ve düzenli egzersiz içerir.Buna bilişsel davranışçı terapi eklenebilir. Uyku hapları yardımcı olsa da, yaralanmalar, demans ve bağımlılık ile ilişkilidir.İlaçlar dört veya beş haftadan fazla süresince önerilmemektedir.Alternatif tıbbın etkinliği ve güvenliği açık değildir.

Yetişkinlerin% 10 ila% 30'u herhangi bir zamanda uykusuzluk yaşar ve belirli bir yılda insanın yarısına kadar uykusuzluk meydana gelir.Insanların yaklaşık% 6'sında başka bir sorundan dolayı olmayan uykusuzluk yaşanıyor ve bir aydan fazla sürüyor.65 yaş üzerindeki insanlar daha genç insanlardan daha sık etkilenir. Dişiler erkeklerden daha sık etkilenirler.Uykusuzluk tanımlamaları en azından eski Yunanistan kadar geride gerçekleşir.

Mutsuzluk Nedir ve Nedenleri Nelerdir

Mutsuzluk insanlarda kronikleşirse başa çıkması zaman alabilir. En küçük şeyleri bile gözümüzde büyütürüz. Havaların bozuk olması, yanakta çıkacak küçük bir sivilce bile mutsuz olmaya yetebilir. Fakat bazen hayatımızda karşımıza çıkan büyük olaylarda mutsuz olmamıza neden olmaktadır. Sevdiklerimizin bize ihaneti, mutsuz giden evlilik, planlanan işlerin başarısızlıkla sonuçlanması, sevdiklerimizi kaybetmemiz, büyük maddi kayıplar, yakınımızın veya kendimizin hastalanması bir şekilde mutsuz olmamıza neden olmaktadır.

Depresyon, kişinin düşüncelerini, davranışlarını, duygularını ve esenlik duygusunu etkileyebilecek düşük ruh hali ve aktiviteden veya ilgisizliğin nefret ettiği bir durumdur.

Depresyona maruz kalmış insanlar acı, endişeli, boş, umutsuz, çaresiz, değersiz, suçlu, sinir bozucu, kızgın utanmış veya huzursuz hissedebilirler. Bir zamanlar keyif verici, iştahsızlık veya aşırı yeme deneyimine sahip, konsantrasyon sorunları yaşayan, ayrıntıları hatırlayan veya kararlar alabilen, ilişki güçlüğü yaşayan ve düşünebilir, denemeye veya intihar girişiminde bulunan faaliyetlere ilgi kaybedebilirler. Uykusuzluk, aşırı uyku, yorgunluk, ağrı, sızlanma, sindirim sorunları veya azalan enerji de olabilir.

Depresif ruh hali, majör depresif bozukluk gibi bazı psikiyatrik sendromların bir özelliğidir, fakat uzun vadede devam etmediği sürece, ölüm, bazı bedensel rahatsızlıkların semptomları gibi yaşam olaylarına normal bir tepki olabilir Veya bazı ilaçların ve tıbbi tedavilerin bir yan etkisi. Bir DSM teşhisi, depresyonun bir bölümünü (veya 'durumu'), kişiliğinin bir parçası olarak birilerinin deneyimleyebileceği alışılmış (veya 'nitelik') depresif belirtilerden ayırır.

Mutsuzluk

Birde psikolojik nedenleri vardır mutsuzluğun. İnsanlara olan güven kaybı ve geçmişte yaşanılmış bir kötü tecrübe insanları psikolojik olarak mutsuzluğa sürüklemektedir. Yukarıda da bahsettiğim gibi küçücük şeyleri insanların kafasında büyütmesi, dünyanın her yerinde zaman zaman medyada gelen olumsuzlukların onun başına geldiğinde, sanki sadece onun başına geliyormuş gibi algılaması ve büyütmesi, insanların adeta onu mutsuz etmek için uğraşıyorlarmış gibi algılamasına ve psikolojik olarak mutsuz olmasına neden olmaktadır.
İnsanoğlu duygusal bir varlıktır. Kimi olaylara karşı güçlü olabilmekteyken, kimi olayların karşısında aciz kalmaktadır. Kimi zaman basit olabilmekteyken bazen de karmaşıktır insanoğlu. Çevresinde olup biten karmaşıklarla çatışmalar yaşarken, bu çatışmaların içerisinden sıyrılabilecek kadar da güçlüdür. Mutsuzluk ise onun güçlü iradesini zayıflatan ve karşılaştığı sorunlar karşısında pes etmesine neden olan duygusal çöküntü halidir.
Genellikle kapalı yerlerde uzun süre kalmak, kendini bir işe veya amaca fazlaca kaptırmak, uzun süre yalnız kalmak mutsuzluğu tetikleyene nedenlerdendir. İnsanların sık sık gezintiye çıkması, doğa yürüyüşü düzenlemesi, toplu etkinliklere katılarak farklı insanlar tanıması mutlu olmalarını sağlayacaktır. Burada önemli olan insanın kendisinin de mutsuzluktan kurtulmak için uğraşmasıdır.

Stres Nedir ve Nedenleri Nelerdir

Fizyolojik ya da biyolojik stres, çevresel bir durum gibi bir stres aracına bir organizmanın tepkisidir. Stres bir mücadeleye tepki veren bir vücut yöntemidir. Stresli olaya göre vücudun strese tepki vermesi, sempatik sinir sistemi aktivasyonu ile sonuçlanır ve bu da kavga veya uçuş tepkisine neden olur. Vücut uzun süre bu durumu koruyamadığı için, parasempatik sistem vücudun fizyolojik koşullarını normale döndürür (homeostaz). İnsanlarda stres tipik olarak bir kişinin zihinsel ve fiziksel refahını etkileyebilecek olumsuz bir durumu açıklar.

Stres ortaya çıktığı duruma göre zarar veya fayda gösterebilmektedir. Mutluluk anında güzel şeylere neden olmaktadır. Ancak zorlu anlarda daha kötü şeylere neden olmaktadır. Stres durumu organizmanın enerjisinin aşırı harcanmasına neden olmaktadır. Bu da fiziksel anlamda kişiye zarar verebilmektedir.

Stres Belirtileri
  • Sürekli yorgun halde olmak
  • Sabahları yorgun kalkmak
  • Kişinin kendisini sürekli sinirli, panik halinde ve endişeli hissetmesi
  • Tahammülsüzlük
  • Uyku problemi
  • Genel baş ağrısı
  • Yapılan işten zevk almama
  • Neşesiz olma
  • Sürekli depresif hal
  • Sık sık soğuk algınlığına yakalanma
  • Madde kullanma ihtiyacı hissetme (alkol, sigara, uyuşturucu)
  • İştahta artma
  • Çabuk sinirlenme
Stresin Vücutta Meydana Getirdiği Tepkiler

Stres çağımızın en büyük ruhsal rahatsızlıklarından olmaktadır. Özellikle bazı kişilerde sadece ruhsal anlamda değil, fiziksel olarak da kendisini göstermektedir. Stres altında organizma aşırı derecede tepki verebilmektedir. Kalp atışları hızlanıp solunum artabilmektedir. Bu da kan damarlarının genişlemesine neden olmaktadır. Bunun yanı sıra göz bebekleri büyür ve karaciğerdeki şeker üretim miktarı da artar. Tüm bunlar fiziksel anlamda vücutta meydana gelen değişimler, tepkiler olmaktadır. Stres anında sindirim sistemi de zayıflar. Bu durumda vücuttaki enerji daha çok kullanıldığı için uzun süreli durumlarda fiziksel anlamda ağır rahatsızlıklar ortaya çıkabilmektedir. Stresin neden olduğu belli başlı sorunlar şunlardır:
  • Güçsüzlük, yorgunluk ve endişe
  • Konsantrasyon bozukluğu
  • Sinirlilik
  • Çabuk heyecanlanma
  • Dikkat kaybı
    Stres

  • Madde bağımlılığı
  • Yapılan işlerde kolayda olsa zorluk çekme
  • Baş ağrısı
  • Panik atak
  • Çarpıntı
  • Ateş basması
  • Nefes darlığı
  • Hazımsızlık
  • Yutkunma sorunu
  • Mide bulantısı
  • İştah kaybı ya da aşırı iştahlılık
  • Kilo kaybı
  • Cinsel anlamda fonksiyon bozukluğu
  • Vücut direncinin düşmesi
  • Tansiyon rahatsızlığı
  • Şeker rahatsızlığı
  • Kalp damar rahatsızlıkları
Tüm bunlar stresin sürekli yaşanması durumunda ileri düzeyde meydana gelen ve gelebilecek olan rahatsızlıklardır. 

Stresle Baş Etme Yöntemleri

Stresle baş edebilmek için en birinci koşul yapılan işlerde vakti, zamanı iyi ayarlamaktır. Çünkü birçok konuda zaman en birinci stres kaynağı olabilmektedir. Özellikle de iş ve okul yaşamında bu daha belirgin olmaktadır. Bu nedenle sadece iş, okul veya zorunlu işlere değil, aynı zamanda sağlıklı beslenme, eğlence, aktivite, egzersiz gibi rahatlatıcı şeylere de vakit ayırmak gerekmektedir. Stresle baş edebilme konusunda bir diğer nokta da fiziksel aktiviteler olmaktadır. Bu aktiviteler sayesinde hem vücut zinde kalmakta hem de kalp problemleri gibi ağır durumların ortaya çıkmasının önüne geçilmektedir. Bunların yanı sıra gevşemek için çeşitli hareketler yapılması da stresi önlemede başarılı olmaktadır. Ayrıca içilen içecekler dahi stres kaynağı olabilmektedir. Bu nedenle kola, çay, kahve gibi içecekler yerine bitkisel içecekler ve doğal meyve sularını tercih etmek en doğrusu. Bu aynı zamanda enerji anlamında da fayda sağlamaktadır.


Stresle baş edebilmenin en önemli yollarından birisi de sosyal aktiviteler olmaktadır. İnsanlarla iç içe olmak ve güzel vakit geçirmek stresi en alt seviyeye indirmekte ve rahatlama sağlamaktadır. Bu konser, tiyatro, sinema, spor müsabakaları izleme, sohbet ortamına katılma gibi aktiviteler gerçekleştirilerek yapılabilmektedir. Stresi önlemenin bir diğer yolu da karşılaşılan düşük performanslar karşısında moral ve motivasyonu düşürmemek gerekmektedir. Kişi eğer yaptığı işte başarısız olmuşsa strese girerek geri kalanların da başarısız olabileceğini düşünebilmektedir. Bu durumda olmamak için her konuda pozitif düşünmek ve bunun için çalışmak gerekmektedir. Stresten korunmanın en önemli yolu son olarak maddelerden uzak durmaktır. Bu hem fiziksel olarak hem de ruhsal olarak önemli olmaktadır. Madde bağımlılığı ve stres birleştiğinde çok ağır sonuçlar ortaya çıkabilmektedir.

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktif Nedir Nedenleri Nelerdir

Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB), nörogelişimsel tipteki zihinsel bir bozukluktur. Dikkat edilmesi gereken problemler, aşırı aktivite veya kişinin yaşına uygun olmayan davranışı kontrol etme zorluğu ile karakterizedir.Bu semptomlar altı ila on iki yaşına kadar başlar, altı aydan daha uzun süredir bulunur ve en az iki ayar durumunda (okul, ev ya da dinlence aktiviteleri gibi) sorunlara neden olur.DEHB genellikle yetişkinliğe, sosyal, akademik ve mesleki işlevselliğin bozulmasına neden olarak devam eder.Çocuklarda, dikkat edilmesi gereken sorunlar okul başarısının zayıflamasına neden olabilir.Özellikle modern toplumda bozulmaya neden olsa da, DEHB olan birçok çocuk ilginç buldukları görevler için iyi bir dikkat süresi yaşamaktadır.

Çocuklarda ve ergenlerde en çok çalışılan ve teşhis edilen zihinsel bozukluk olmasına rağmen, kesin nedeni çoğunlukla bilinmemektedir.DSM-IV kriterleri ile teşhis edildiğinde çocukların yaklaşık% 5-7'sini, ICD-10 ölçütleri ile teşhis edildiğinde ise% 1-2'sini etkiler.Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 2013'ten bu yana yaklaşık 39 milyon kişiyi etkilediğini tahmin ediyor. [11] Oranlar ülkeler arasında benzerdir ve çoğunlukla teşhisine göre değişir.DEHB, erkeklerden kızlarla karşılaştırıldığında yaklaşık üç kat daha sık teşhis konur, ancak bozukluk belirtileri kızlardan farklı olduğu için kızlarda sıklıkla gözden kaçırılır.Çocukluk çağında teşhis konan kişilerin yaklaşık% 30-50'si yetişkinliğe kadar semptomlar göstermeye devam eder ve yetişkinlerin% 2-5'inde durum mevcuttur.Durum, diğer bozuklukların yanı sıra halen normal aralıkta olan yüksek seviyeli faaliyetlerden ayırt edilmesinin zor olduğunu söyleyebilir.

Hiperaktif Çocukların Özellikleri Nelerdir?
  • Dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik belirtilerinin dış uyaranlara bağlı olmadan geliştiği görülür.
  • İlgileri kısa süreli olduğu için çabuk sıkılıp başladığı bir işi yarım bırakırlar.
  • Yaşıtları ile veya kardeşler ile ilişki sorunları görülür.
  • Saldırgan davranışlar yaparlar.
  • Heyecan ve adrenalin arayan davranışları vardır.
  • Hayallere dalma ve koordinasyon eksikliği görülmektedir.
  • Çocuk çok hareketlidir, olduğu yerde duramaz. Oturduğu yerde uzun süre duramaz hemen kalkar.
  • Kendilerini kontrol etmelerindeki güçlük nedeniyle nerede durmaları gerektiğini bilemezler. Korkusuzca davranmaları çeşitli tehlikelerle karşılaşmalarına neden olur.
  • Tehlikeyi kavrayamaz, birden atılır. Soru bitmeden cevap verir, konuşma aralarına girer. Başladığı bir işi bitiremez.
  • Dikkat eksikliğinden dolayı dersleri anlayamaz. Okul hayatında başarısızlık görülür.
Hiperaktivite Tedavisi ve Önemi

Hiperaktiviteden şüpheleniliyorsa hiç paniğe kapılmadan uygun bir teşhis için uzman doktora danışılmalıdır.
Hiperaktif

Bunun bir rahatsızlık olduğu ancak çözülebilir bir problem olduğu bilinmelidir. Sevgi, saygı ve şefkat ile hiperaktif çocuklar a diğer sağlıklı çocuklara yakın bir büyüme ve gelişme gösterebilirler. Genelde aileler de ilaç kullanımını alışkanlık yapacağı zannedilir ve ilaç kullanmaktan kaçınırlar. Oysa ilaç kullanmak alışkanlık yapmaz. İlaç kullanması gerektiği halde ilaç almayan çocuklarda bu rahatsızlık ilerleyerek madde kullanımı gibi daha kötü alışkanlıklara sebep olabilir. Bundan dolayı uzman doktorun önerdiği tedavi uygulanmalıdır.

Bu çocukları ortama uydurmak zordur ama ortam bu çocukları kabul etmeli ona göre davranılmalıdır. Onlara kural koyarken uzman önerisi göz önünde tutularak anlayışlı bir şekilde davranılmalıdır. Hiperaktivite teşhisi koyulduktan sonra hekim, aile ve öğretmen birlikte bir tedavi stratejisi belirlemelidir. Aile ve öğretmenin yaklaşımı da en az uzman hekimin tedavisi kadar önemlidir. Hiperaktif çocuğun öğrenme stratejisi diğer çocuklardan farklıdır. Bu çocuklarda dikkat eksikliği göz önünde tutularak, onların da katılımını sağlamak eğitim materyalleri kullanarak dikkatini çekmek gibi yöntemler kullanılabilir. 

Bu zorlu süreçte elbette ki en büyük zorluk ve sabır gerektiren görev anne ve babaya düşmektedir. Çocuğa karşı bir anlık öfke iyileşme sürecini etkileyeceği için oldukça sakin ve sabırlı olmalıdırlar. Çocuğun sinirlenip kontrolden çıkacağını anlayınca ona derin derin nefes almasını söylemek aynı zaman da kendisi de yaparak örnek olmalıdır. Birlikte yürüşe çıkmak, oyunlar oynamak yanında olduğunu hissettirmek gerekir. Çocuğun odasını açık renklerde boyamak, dikkatini dağıtacak fazla eşya koymamak gerekir. Çocuğu günlük tutmaya teşvik etmek, hissettiklerini özgürce yazmasını sağlamak gerekir. Hiperaktif çocuklarda beslenme de son derece önemlidir. Özellikle tatlı ve kalorisi yüksek gıdalara dikkat edilmelidir. Dengeli ve düzenli bir beslenme programı uygulanmalıdır. 

Paranoya Belirtileri Nelerdir

Paranoya, endişe ve korku nedeniyle genellikle yanılsama ve mantıksızlıktan etkilenen inanan bir düşünce sürecidir.Paranoyak düşünce, tipik olarak, kendisine yönelik algılanan bir tehditle ilgili zulüm veya komplo inançlarını içerir (örneğin, "Herkes beni ele geçirmek için dışarıda"). Paranoyak, mantıksız korkuyu da içeren fobilerden farklıdır, ancak genellikle suç yoktur. Yanlış suçlamalar yapmak ve başkalarının genel güvensizliği paranoyaya da sıklıkla eşlik ediyor. Örneğin, çoğu insan bir kaza veya tesadüf olarak görme olayı, paranoyak bir kişinin kasıtlı olduğuna inanabilir.

Aşağıdakilerden en az dördünün olduğu ,genç erişkinlik döneminde başlayan ,başkalarının davranışlarını kotu niyetli şeklinde yorumlayıp, devamlı olarak güvensizlik ve kuşku duyma halidir.
1-Yeterli bir temele dayanmaksızın başkalarının kendisini sömürdüğünden , aldattığından ya da kendisine zarar verdiğinden kuşkulanır.
2-Dostlarının ya da is arkadaşlarının kendisine olan bağlılığı ya da güvenilirliği üzerine yersiz kuşkuları vardır.
3-Söylediklerinin kendisine karsı kotu niyetle kullanılacağından yersiz yere korktuğundan dolayı sır vermek istemez.
4-Sıradan sözlerden ya da olaylardan aşağılandığı ya da gözdağı verildiği biçiminde anlamlar çıkartır.
5-Devamlı kin tutar, haksızlıkları, görmezden gelinmeyi ya da onur kırıcı davranışları affetmez.
6-Başkalarınca hissedilmeyen ama kendisince algılanan , karakterine ya da saygınlığına saldırıldığı seklinde bir yargıya vararak, öfke ya da karşı saldırı ile birden tepki gösterir.
7-Haksiz yere, esinin ya da arkadaşının sadakatsizliğiyle ilgili kuşkulara kapılır.

Bu kişiler is arkadaşları veya dostlarının güvenilirliği ya da kendilerine bağlılıkları konusunda yersiz kuşkulara sahiptirler.Başkaları ile paylaştıkları konuların kendilerine karsı kullanılacağından korktuklarından dolayı çevrelerindekilere güvenmeye ya da yakınlaşmaya isteksizdirler. Kendilerine yöneltilen kişisel soruları bu nedenle yanıtlamayı reddedebilirler. Kendilerine yapılan iltifatları bile yanlış yorumlayıp, zıt anlamda kabul edebilirler. Kendilerine yapılan yardim önerilerini “yetersiz görülme”olarak algılayıp,geri çevirirler. Kıskançlık düşüncelerini destekleyen önemsiz kanıtlar toplayabilirler.İhanete uğramamak için yakın ilişkilerinde kontrolü ellerinde bulundurmak isterler. Sürekli esinin yada arkadaşının nerede olup,ne yaptığını izlemeye çalışır.

Bu kişilerin davranış tarzları:
Genelde geçinmesi zor kişilerdir. Birebir ilişkilerinde çoğunlukla sorunlar yasarlar, kuşkuları nedeniyle uzak dururlar,soğuk görünebilirler,sevgi göstermeyebilirler. Kavgacı ve kuşkucu nitelikleri karsısındakilerde de sert tepkiler doğurabilir, bu da onların beklentilerini gerçekleştirir. Güvensizlikleri nedeniyle kendi baslarına yeterlilik gereksinimleri yüksektir. İlişkide olduklarını sürekli kontrollerinde tutma ihtiyacındadırlar. Eleştiriye aşırı duyarlı olup,cephe alabilir, işbirliğine girmezlerken kendileri diğerlerini eleştirmeye,yakınmaya eğilimlidirler.
Kendi yaptıkları yanlışlıklarda bile kendilerini suçsuz görüp, başkalarını suçlarlar. Farz ettikleri tehditlere karsı yasal yollara başvurabilirler. Başkalarına da bazı kişi ve durumların bu ur algılanan özelliklerini onaylatma ihtiyacı içindedirler.
Paranoya Belirtileri

. Kişilik yapılarının altında gerçeklere uymayan,hayali aşırı büyüklük, güçlülük düşünceleri vardır. Kendilerine yakıştıramadıkları eksiklik ve yanlışlıkları yansıtma ( projeksiyon) denen bir savunma mekanizmasıyla karsılarındakilere yansıtırlar.
Toplumda farklı sosyokültürel gruplar, değişik etnik gruplar ya da başka sosyoekonomik düzeydeki kişilere yönelik olumsuz önyargılı düşüncelerle hareket edebilirler. Benzer paranoid düşünceleri olan ya da kolay ikna olan kişilerle bir araya gelip,gruplar ya da inanç sistemleri oluşturabilirler. Bu kişiler başkaları tarafından plancı, içlerini açmayan, kapalı kutu, pireyi deve yapan, kıskanç,tartışmacı kişiler olarak görülebilirler. Sürekli gergin olup, kendilerini rahat ve gevsek bırakamazlar.Çevrelerinde huzursuzluk yaratırlar.Aşırı temkinli davrandıklarından girişkenlikleri kısıtlıdır.

Birlikte görülebilen psikiyatrik bozukluklar:
-Majör depresyon
-Saplantı-zorlantı boz. (obsesif- kompulsif boz.)
-Alkol-madde bağımlılığı.
-Diğer kişilik bozuklukları ( en çok sizotipal k.b.olmak üzere ayrıca narsisistik,kaçıngan ve borderline k.b.)
Çocukluk veya gençlik döneminde görünümü:
Tek basına kalma, benzer yastakilerle arkadaşlıklarının iyi olmaması, kalabalık ortamlarda kaygı duyma, ders notlarının düşüklüğü, aşırı duyarlılık, tedirginlik, giyim,konuşma, düşünce itibari ile kendini kısıtlama, farklı hayaller ile kendini gösterebilir.
Toplumda görülme derecesi:
Genel toplumda % 0.5-2.5 arasında , ayaktan tedavi ile psikiyatri yataklı kurumlarında yatanlarda % 1 oranında görülmektedir.
Kalıtımsal özellikler:
Daha çok erkeklerde görülmektedir.Bu kişilik bozukluğunun ailesinde kronik şizofreni olanlarda daha çok görüldüğü gözlenmiştir. ayrıca ailede sanrısal (deluzyonel boz.) paranoid tipin varlığı ile de ilişkili olduğu düşünülmektedir.
Paranoid düşüncelerin varlığı:
Mahkumlarda, mültecilerde, yaslılarda, işitme kaybı olanlarda da paranoid fikirler zaman zaman artış gösterir.
Paranoid K.B.nin olası sebepleri:
Ailenin mantıkdışı ve aşırı baskıcı ezici nitelikteki öfkesinden etkilenen çocuğun bu duygularla özdeşip, sonrasında bu saldırgan dürtülerin farkında lığından kaçınmak için bu dürtülerin kendinde değil, karsısındakilerde olup,kendine yöneldiği seklinde bir yansıtma mekanizması ile gerçekleştiği düşünülmektedir. ayrıca bu kişilerin yetersiz, aşağılanmış ve kendilerine yardim edilemez hissettikleri, bu duyguların etkisini hissetmemek için çevreyi suçladıkları düşünülmektedir

Psikolojik Rahatsızlık Nedir ve Nedenleri Nelerdir

Psikoloji, bilinçli ve bilinçdışı deneyimlerin yanı sıra düşünceyi de kapsayan davranış ve zihin çalışmasıdır. Genel ilkeler belirleyerek ve belirli vakaları araştırarak bireyleri ve grupları anlamayı amaçlayan bir akademik disiplin ve bir sosyal bilimdir. Bu alanda profesyonel bir uygulayıcı veya araştırmacıya psikolog denir ve bunlar sosyal, davranışsal veya bilişsel bilim adamı olarak sınıflandırılabilir. Psikologlar, zihinsel işlevlerin bireysel ve toplumsal davranıştaki rolünü anlamaya ve bilişsel işlevlerin ve davranışların altında yatan fizyolojik ve biyolojik süreçleri araştırmaya çalışırlar.

Psikolojik rahatsızlıklar,çeşitli nedenlerle kişinin düşüncesinde, ruh halinde yada davranışlarında sorun olması halidir.

Ruh sağlığı ile Ruh hastalığı arasındaki fark nedir? Bazen cevap açıktır, bazen ise değil. Örneğin kafalarının içinde sesler duyan kişiler Şizofren olabilir. Yüce fikirleri olan kişilerde - Hiç bir tecrübesi yada eğitimi olmadan Türkiye’yi yönetebileceğine inanmak gibi - Bipolar rahatsızlık olabilir. Fakat çoğu zaman cevap bu kadar açık değildir. Topluluk içinde konuşamıyorsanız, bu durum bir hastalığınız olduğunu mu gösterir, yoksa sadece aşırı heyecanı mı? Üzgün ve umutsuz hissediyorsanız, bu sadece kısa süreli bir bunalıma mı işarettir yoksa ilaç almanızı gerektirebilecek bir depresyona mı?

Psikologlar, algı, algılama, dikkat, duygu (etki), zeka, fenomenoloji, motivasyon (konfirme), beyin işlevleri ve kişilik gibi davranış ve zihinsel süreçleri keşfederler. Bu, psikolojik esneklik, aile esnekliği ve diğer alanlar da dahil olmak üzere kişiler arası ilişkiler gibi insanlar arasındaki etkileşimi de kapsar. Farklı yönelimlerin psikologları da bilinçaltı zihnini düşünürler.Psikologlar, psikososyal değişkenler arasındaki nedensel ve korelasyonel ilişkileri çıkarmak için ampirik yöntemler uygularlar. Ampirik ve tümdengelim yöntemlerin uygulanmasına ek olarak ya da bunun aksine, bazıları -özellikle klinik ve psikolojik danışanlar- bazen sembolik yorumlama ve diğer endüktif teknikler üzerinde çalışmaktadırlar. Psikoloji, sosyal bilimler, doğa bilimleri, tıp, beşeri bilimler ve felsefeden araştırma ve perspektifleri birbirine bağlayan psikolojik bulgularla "bir merkez bilimi" olarak tanımlanmıştır.

Belirtiler, semptomlar ve işlevsel bozukluklar nasıl belirlenir?
Psikologlar ve Psikiyatristler sahip olduğunuz belirtilerin, semptomların yada işlevsel bozuklukların normal mi yoksa anormal mi olduğunu nasıl belirlerler? Uzmanlar çoğunlukla aşağıdaki yaklaşımları kullanırlar:
1.Kendi algıladıklarınız. Düşüncelerinizi, davranışlarınızı ve işlevselliğinizi nasıl algıladığınız, sizin için neyin normal olduğunu belirlemek için kullanılır. Bazı konularla başa çıkamadığınızın farkında olabilirsiniz. Yada daha önce yapmaktan zevk aldığınız günlük aktiviteleri artık yapamadığınızı yada yapmaktan zevk almadığınızı düşünebilirsiniz. Eğer depresyonunuz varsa, günlerce bulaşıkları yıkamayabilir, banyo yapmayı bırakabilir, sosyalleşmekten kaçınabilir, hobilerinize olan ilginizi yitirebilir yada ailenize normalden çok daha fazla bağırmaya başlamış olabilirsiniz. Kendinizi üzgün, ümitsiz, cesareti kırılmış ve vazgeçmiş hissedebilirsiniz. Bu davranışların normalden farklı olduğunu farkedebilir, bir şeylerin yanış olduğunu düşünebilirsiniz.
2.Başkalarının algıladıkları. Kendi algılarınız objektif olmayabilir ve davranışlarınız, düşünceleriniz yada işlevselliğiniz konusunda yeterince doğru bilgi vermeyebilir. Oysa tarafsız gözlemciler bunu sağlayabilir. Size göre yaşamınız gayet normal gelebilir. Fakat çevrenizdeki kişilere garip ve anormal gelebilir
Psikolojik

Bu genelde Şizofren durumlarında geçerlidir. Eğer şizofrenseniz, sesler duyuyor olabilirsiniz ve başka bir insan ile iletişim kurduğunuzu düşünerek bu seslerle konuşmaya devam edebilirsiniz. Bu durumu gözlemleyen dışardan birisi için davranışınız anormal gelecektir.
3.Kültürel ve etnik normlar. Çoğu kez, neyin normal neyin anormal olduğu içinde bulunduğumuz kültür tarafından belirlenir. Fakat bu sizin kültürünüzde normal kabul edilen bir davranış başka bir kültürde anormal olarak karşılanabilir demektir. Sadece kendi duyduğunuz seslerle konuşmak Batı dünyasında Şizofreni belirtisi olabilir, fakat diğer kültürlerde bu tür halüsinasyonlar dinsel deneyimin bir parçası sayılabilir. Ve bazı davranışlar ailenizde normal karşılanabilir ama dışarda düzeltilmesi gereken anormal davranışlar olarak düşünülebilir. Örneğin, dikkat eksikliği ve hiperaktivite aşırı kontrollü bir okul ortamında kabul edilmezken, daha az kontrollü ev ortamında normal sayılabilir.

4.Süre ve semptomların şiddeti de dikkate alınır.
Bir insanın Psikolojik rahtsızlığını belirlemekte, genelde bu dört alan göz önüne alınır. Psikolog yada Psikiyatrist size nasıl hissettiğinizi sorabilir, başkalarının davranışlarınızda yada ruh halinizde bir farklılık görüp görmediklerini sorabilir ve aile yapınızı sorabilir. Ayrıca psikolojik testlere cevap vermenizi steyebilir.

Psikolojik bilgi, zihinsel sağlık sorunlarının değerlendirilmesi ve tedavisinde sıklıkla uygulanırken, aynı zamanda insan faaliyetinin çeşitli alanlarındaki sorunları anlamaya ve çözmeye yöneliktir. Birçok hesapta psikoloji nihayetinde topluma fayda sağlamayı amaçlamaktadır.Psikologların çoğunluğu, klinik, rehberlik veya okul ortamında pratik olarak birtakım terapötik rolü oynamaktadır. Çoğu, zihinsel süreçler ve davranışlarla ilgili geniş bir yelpazede bilimsel araştırmalar yapmakta ve genellikle üniversite psikolojisi bölümlerinde çalışmakta veya diğer akademik ortamlarda (ör. Tıp fakültesi, hastane) öğretmektedir. Bazıları, insani gelişme ve yaşlanma, spor, sağlık ve medya gibi adli araştırmalar ve hukukun diğer yönleri gibi endüstriyel ve örgütsel ortamlarda ya da diğer alanlarda istihdam edilmektedir.

13 Aralık 2016 Salı

Sosyopat Nedir ve Nedenleri Nelerdir


Bazen sosyopatiyle eşzamanlı olarak kullanılan psikopati, kalıcı antisosyal davranış, empati ve pişmanlık eksikliği ve cesur, özünmüs, egoist nitelikler ile karakterize edilen bir kişilik bozukluğu [1] olarak geleneksel olarak tanımlanmaktadır. Tarih boyunca farklı psikopatoloji kavramları kullanılmıştır. Bu kavramlar yalnızca kısmen örtüşüyor ve bazen çelişkili olabilir.

Sosyopat, hoş olmayan davranışlarda bulunan, kurallara ve kanunlara uymayan, verilen cezalardan hiçbir zaman ders almayan hastalığı bulunan insanlara denir. Sosyopati suça yatkınlıktır ve antisosyal kişi bozukluğudur. Hiçbir zaman kurallara uymazlar, hiç kimsenin derdiyle derlenmezler, hatta dinlemek bile izlemezler. Başkalarına zarar vermek onlar için adeta bir zevktir. Sosyopatlarda en çok rastladığımız durum, kanunsuzluk, suç işlemek, işlemeye teşebbüs etmektir. Daha çok 15-22 yaş gruplarında görülmektedir.

Amerikalı bir psikiyatrist olan Hervey M. Cleckley, Amerikan Psikolog George E. Partridge'in olduğu gibi, Zihinsel Bozuklukların Teşhis ve İstatistiksel El Kitabı'nda (DSM) antisosyal kişilik reaksiyonu / rahatsızlığının ilk tanı ölçütlerini etkiledi. DSM ve Uluslararası Hastalık Sınıflaması (ICD), daha sonra, bu teşhislerin psikopat veya sosyopati olarak atıfta bulunduğu (veya atıfta bulunulan maddeyi içerdiği belirtilerek) antisosyal kişilik bozukluğu (ASPD) ve dissosyal kişilik bozukluğunun teşhisini getirdi. Kanadalı psikolog Robert D. Hare daha sonra Psychopathy Checklist ile kriminolojide psikopati yapısını yeniden şekillendirdi.


Sosyopatları ele veren davranışlar
  • Toplumsal kurallara uymama: Toplum tarafından konulan kuralları ve yasaları hiçe sayarak asla tanımazlar.
  • Utanma ve pişmanlık duymama: Hiçbir zaman yaptıklarından utanma veya pişmanlık duymazlar
  • Tehlikeli durumlara karşı soğukkanlı davranma: Herhangi bir kaza veya felaket karşısında asla paniklemezler ve acıya karşı dayanıklıdırlar.
    Sosyopat
  • Başkasının yerine kendilerini koyarak empati kuramazlar: herkese karşı acımasızdırlar. Duygu yoksunudurlar ve hiçbir zaman gerçek sevgiye inanmazlar.
  • İnsanlara hükmetme isteği: Bulundukları ortamda emir altında olmaktan nefret ederler ve riayet etmezlerde zaten. Her zaman lider kendileri olmak isterler.
  • Yalan konuşmakta sınır tanımazlar: Oldukça abartılı yalan konuşurlar. İyi niyetli ve temiz insanları çok kolay kandırırlar.
  • Arkadaşları yoktur: Sosyal ilişkileri çok zayıftır. Arkadaşları yoktur ve hiçbir plana sadık kalmazlar.
Bir kişinin başlangıçta sosyopat olduğu hemen anlaşılmazsa da şüphe duyulduğunda onu köşeye sıkıştıracak sorularla kendini kolayca ele verebilmektedir. Çok hayalperest oldukları için anlattıkları herhangi bir olaya yaşanmayan olağanüstü şeyler ekleyerek anlatırlar. Sorguladığınızda ise hakaret olarak algılarlar ve öfke ve saldırganlıkla tepki gösterirler. Sürekli olarak kendilerini üstün göstermek isterler. Kendilerinde olmayan özellikleri varmış gibi göstermekte oldukça ustadırlar. Yeni tanıştıkları insanlara kendilerini önemli biriymiş gibi anıtırlar.
Sosyopatın tedavisi oldukça zordur ve bazen de imkânsızdır. Bu tür hastaları iyi analiz etme gerekmektedir. Hastalığının altında yatan sebepler araştırılarak ona göre bir tedavi şeli seçilmelidir. Eğer hastalığın altında madde bağımlılığı, depresyon veya duygu değişimi gibi nedenler yatıyorsa, tıbbi destek gerekir. Fakat bu tür insanlar her meseleyi farklı şekilde çözmeye çalışırlar ve kesinlikle hasta olduklarına inanmazlar. O yüzden tedavi etmekte zorlaşmaktadır.

Panik Atak Nedir ve Nedenleri Nelerdir


Panik ataklar, çarpıntı, terleme, sallama, nefes darlığı, uyuşma veya kötü bir şeylerin olacağı hissi gibi ani korku dönemleridir. Maksimum derecede belirtiler birkaç dakika içinde ortaya çıkar. Genellikle yaklaşık 30 dakika sürer, ancak süre saniye ile saat arasında değişebilir. Kontrolü kaybetme veya göğüs ağrısı çekme korkusu olabilir. Panik atakların kendileri tehlikeli değildir.

Panik ataklar, panik bozukluğu, sosyal anksiyete bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu, uyuşturucu kullanımı, depresyon ve tıbbi sorunlar gibi bozuklukların sayısına bağlı olarak ortaya çıkabilir. Ya tetiklenebilirler veya beklenmedik bir şekilde ortaya çıkabilirler. Risk faktörleri sigara ve psikolojik stres içerir. Tanı, hipertiroidizm, hiperparatiroidizm, kalp hastalığı, akciğer hastalığı ve uyuşturucu kullanımı gibi benzer semptomları üretebilecek diğer koşulları ortadan kaldırmayı içermelidir.

Panik atakların tedavisi altta yatan nedene yönlendirilmelidir. Sıkça saldırı olanlarda danışma veya ilaçlar kullanılabilir.Solunum eğitimi ve kas gevşetme teknikleri de yardımcı olabilir. Etkilenenlerin intihar riski daha yüksektir.

Avrupa'da nüfusun yaklaşık% 3'ünde belirli bir yılda panik atağı var ise Amerika Birleşik Devletleri'nde% 11 oranında etkiliyor. Kadınlarda erkeklerden daha yaygındır. Genellikle ergenlik çağında veya erken yetişkinlikte başlarlar. Çocuklar ve yaşlılar daha az etkilenir.


Panik atak bir psikolojik - psikiyatrik rahatsızlık olduğundan nedenleri de bu yönde olmaktadır. Ancak bunların yanı sıra fiziksel bazı etmenler de panik atak nedeni olabilmektedir. Bunlar;
  • Kaygı bozukluğu
  • Depresyon
  • Obsesif kompulsif bozukluk
  • Sosyal fobi
  • Madde kullanımı
  • Stres bozukluğu
  • Manik depresif bozukluk
  • Şizofreni
  • Homoseksüel dürtü baskısı
  • Somotoform bozukluk
  • Hipokodriasis (hastalık hastası olmak)
  • Agorafobi
  • Çekingen olmak
  • Şüpheci olmak
  • Uçlarda düşünmek
  • Bağımlı olmak
  • Vitaminsizlik
  • Kansızlık
  • Tiroid bozukluğu
  • Hipertansiyon
  • Gizli şeker
  • Kalp ve damar hastalıkları
  • Böbrek üstü bezi rahatsızlıkları
  • Kontrolsüz ilaç kullanma
  • Beyinsel rahatsızlıklar
  • Metabolizmanın bozulması
Tüm bunlar panik atak nedenleri arasında yer almaktadır.
Panik Atak


Panik Atak Tedavisi

Panik atak tedavisinden önce ortaya çıkan nöbetler sırasında ne yapılacağını iyi bilmek gerekmektedir. Nöbet geldiğinde bir yere oturup beklemek ilk yapılması gerekendir. Hatta mümkünse uzanmak en doğrusu olmaktadır. Panik atak sırasında kişinin kendi kendisine teselli vermesi nöbetin geçmesine fayda sağlamaktadır. "Bu sadece bir atak, korkulacak bir şey yok" gibisinden sözler rahatlama sağlayabilmektedir. Nöbet sırasında mümkün olduğunca korku verecek, üzüntü uyandıracak durumlardan kaçınmak gerekmektedir. En önemlisi de alkol ve sigaradan kesinlikle uzak durulmalıdır. Tüm bunlarla birlikte kontrolü sağlamak mümkün olmaktadır.

Panik atak tedavisine geçildiğinde öncelikle hastanın kendisini kontrol edebilmesi için birtakım egzersizler yaptırılmaktadır. Bu egzersizler sayesinde panik atak sırasında kişi nasıl davranacağını bilerek hareket etmektedir. Hatta ilerleyen zamanlarda artık bu durumdan kurtulabilmektedir. Panik atak tedavisi genellikle atağın kaynağına göre verilmektedir. Kişinin sorunu tespit edildikten sonra psikolojik süreç başlamaktadır. Hastalığın seviyesine göre hastalara ilaç tedavisi de uygulanabilmektedir. Bu süreçte hasta ile doktor arasında kesinlikle bir güven ilişkisi olması gerekmektedir.

Panik atak tedavisinin ikinci aşamasına atağın üzerine gitme, karşı karşıya kalma ve gerginliklerden kurtulma terapileri uygulanmaktadır. Bu tür etkinlikler ve egzersizler hastanın durumuna alışarak artık panik atak olmamasını sağlamaktadır. Panik ataktedavisi olarak şunlar uygulanabilmektedir;
  • İlaç tedavi
  • Psikoterapi
  • Nefes egzersizleri
  • Spor ve egzersiz
  • Yüksek motivasyon
  • Relaksasyon teknikleri
  • Üstüne gitme
  • Grup terapisi
  • Refleksoloji
  • Biofeedback
  • İmajinasyon
Tüm bu tedavi yöntemleri ile panik atak rahatsızlığından kurtulmak mümkündür.

Sosyal Fobi Nedir ve Nedenleri Nelerdir


Sosyal fobi olarak da bilinen sosyal anksiyete bozukluğu (SAD), bir veya daha fazla sosyal ortamda önemli bir korkuya neden olan anksiyete bozukluğudur ve bu da yaşamın en azından bazı bölümlerinde ciddi sıkıntıya ve işlevsizliğe neden olmaktadır. Bu korkular başkalarından algılanan ya da gerçek incelemelerle tetiklenebilir.
Kendimizin veya bir yakınımızın sosyal fobisi olup olmadığını anlamak istiyorsak belli başlı bazı belirtilere bakmamız gerekir. Bu belirtiler genel olarak:
Sosyal Fobi
  • Gözlendiği sırada bir iş yapamamak
  • Kalabalıkta rahat davranamamak
  • Topluluğa karşı konuşamamak
  • Umumi yerlerde yemek yiyememek
  • Alınan malın geri iade edilmesi, herhangi bir durumdan memnuniyetsizliğini dile getirmek, vs. durumlardan çekinmek ve bu huy yüzünden bahsedilen durumlarda hakkını arayamamak
  • Evde misafir ağırlayamamak veya misafirliğe gidememek
olarak sıralanabilir.


Fiziksel belirtiler genellikle aşırı kızarma, aşırı terleme, titreme, çarpıntı ve mide bulantısı içerir. Hızlı konuşma ile birlikte kekeleme olabilir. Panik ataklar, şiddetli korku ve rahatsızlıklar altında da gerçekleşebilir. Bazı hastalar sosyal olaylarda korku ve inhibisyonu azaltmak için alkol veya diğer ilaçları kullanabilir. Özellikle teşhis edilmemiş, tedavi edilmemiş veya her ikisi birden, bu şekilde sosyal fobi olanların kendine ilaç vermesi yaygın bir durumdur; Bu, alkolizm, yeme bozuklukları veya diğer madde bağımlılığına yol açabilir. BAD, bazen "bireylerin hastalıklarını karşılamak için önemli yaşam tercihleri ​​yapıyor" olduğu "kayıp fırsatların hastalığı" olarak adlandırılır. yönergelerine göre, sosyal kaygı bozukluğunun temel tanı ölçütleri dikkatin odağı olma korkusu ya da utanç verici ya da küçük düşürücü, kaçınma ve kaygı belirtileri gibi davranma korkusu Sosyal anksiyete bozukluğunu taramak ve kaygı şiddetini ölçmek için standart derecelendirme ölçekleri kullanılabilir.

Sosyal anksiyete bozukluğunun ilk sıralı tedavisi, sadece tedaviyle ilgilenmeyen kişilerde önerilen ilaçlarla yapılan bilişsel davranışçı terapi (CBT) 'dir. TCMB, bireysel ya da grup halinde gönderilen sosyal fobinin tedavisinde etkilidir. Bilişsel ve davranışsal bileşenler, düşünce kalıplarını ve fiziksel reaksiyonları kaygı uyandıran durumlara değiştirmeye çalışırlar. Sosyal anksiyete bozukluğuna verilen dikkat, 1999 yılından bu yana tedavisi için ilaçların onaylanması ve pazarlanması ile birlikte önemli ölüde artmıştır. Önerilen ilaçlar, seçici serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI'lar), serotonin-norepinefrin geri alım inhibitörleri (SNRI'ler) ve monoamin oksidaz inhibitörleri (MAOI'ler) gibi çeşitli antidepresan sınıfları içerir. Diğer yaygın olarak kullanılan ilaçlar beta blokerler ve benzodiazepinlerdir. En sık görülen anksiyete bozukluğudur ve hayatının bir noktasında etkilenen insanların% 10'u kadardır.

Paranoya Nedir ve Nedenleri Nelerdir

Akıl hastalığı belirtisi olan paranoya, genetik ve çevresel etkilere bağlı olarak yaşanmaktadır. Genetik olduğuna dair ikizler üzerinde yapılan araştırmalarda tek yumurta ikizlerinin bu hastalığa ya beraber yakalandığı ya da ikisinin de yakalanmadığı tespit edildiği için varılmıştır. Aile içi ilişkiler, şiddet ve stres gibi çevresel etkilerde  hastalığın oluşmasında etkili olmaktadır. Genetik yatkınlık söz konusu olmadığında, tek başına çevresel etkilerin hastalığa yol açması düşük bir olasılıktır. İnsanlar dönem içinde kendisiyle ilgili başkalarının olumsuz düşünceleri olduğu düşüncesine kapılsa da, koşulların değişmesiyle düzelme yaşamaktadırlar. Genetik etkenin varlığında ise daha dikkatli olmak gerekir. Genellikle ileri yaş grubunda ve toplumun alt seviyelerindeki kişilerde görülen bu durum, kişilerin toplumla iletişim kurmaktan çekindikleri, kendilerine kötülük edilmesinden korktukları bir hale gelir. Paranoya tek başına tehlike yaratmasa da, şizofreniye zemin hazırlayacağı unutulmamalıdır. 

Paranoya, karmaşık duygulara sebep olan ruhsal bir hastalıktır. Bu hastalığın en belirgin özelliği hezeyanlardır. Hastalar kendilerine eziyet yapıldığını, haksızlık edildiğini düşünürler. Bunu kötülüğü yapanlar herkes olabilir. Bu rahatsızlık daha çok erkekleri etkisi altına almaktadır. Bu hastalığı yaşayan kişiler korku, sevinç, öfke, gurur, kin gibi duygularını yoğun bir şekilde yaşarlar. Bu sayede çevre ile olan ilişkileri zedelenir ve toplum içerisinde yalnız kalma gibi sonuçlar doğurabilir.


Paranoya belirtileri nelerdir?
    Paranoya
  • Kişinin dayanaksız olarak başkaları tarafından sömürüldüğü, aldatıldığı ve zarar verildiği düşüncesine kapılması.
  • Başkalarına karşı kin tutar, onur kırıcı hareketleri ve görmezden gelinmeyi asla unutmaz.
  • Sıradan sözleri bile aşağılanmak, gözdağı verilmek olarak algılar.
  • Kimseye sır vermek istemez, söyleyeceklerinin kötü niyetle kullanılacağını düşünür.
  • İş arkadaşlarının ve dostlarının bağlılığından ve güvenilirliğinden kuşku duyar.
  • Sadece kendinin algıladığı hareketlerden dolayı öfke ve saldırı tepkileri gösterir.
  • Eşi ve arkadaşlarının sadakatinden kuşku duyar.
Bu belirtilerin dört tanesinin bir arada olması, paranoya rahatsızlığını düşündürtmelidir. Bu kişiler genel anlamda geçimsiz ve sürekli sorunlar yaşayan kişilerdir. Karşısındaki kişilere sert tepkiler vererek, beklentilerini karşılamaya çalışırlar. Çevresindeki kişileri kontrol etme isteği duyarlar. Eleştirilere kapalıdırlar. Eleştiri karşısında hemen cephe alırlar. Fakat kendileri başkalarını eleştirmekten geri kalmazlar. Yapılan işlerde sürekli başkalarını suçlar, tehdit durumunda yasal olarak başvurular yaparlar. Gerçekle alakası olmayan düşüncelere kapılırlar. Kendilerini devamlı olarak büyük görürler, savunma durumuna geçerek karşısındaki insanları bunaltırlar. 
Paranoya ile birlikte görülebilen psikolojik rahatsızlıklar
  • Majör depresyon
  • Farklı kişilik bozuklukları
  • Alkol ve madde bağımlılığı
  • Saplantılar
Bazı hastalıklar paranoya benzeri davranışlara sebep olsa da, bunlar paranoya olarak adlandırılmazlar. Paranoya teşhisi konulabilmesi için, damar hastalığı, tümörler gibi hastalıkların olmaması gerekir. Kişilere hastalık tanısının konması sonrasında tedavi aşamasına geçilmelidir. Paranoya hastalığı olan kişiler toplumda aşırı evhamlı, kuruntulu ve endişeli görünümleriyle dikkat çekerler. Bu hastalar paranoyak olarak adlandırılır. Tedavi edilmediğinde toplumdan kopma, ilişkilerin bozulması ve kopması, değişik sorunlar yaşatacak bir rahatsızlıktır. Hastalıklarını kendileri bile kabul etmezler. Tedavi için öncelikle bu sorunların çıkmasını sağlayan nedenler tespit edilmelidir. Kişinin çocukluğuna kadar inerek, iş ve aile çevresini incelemek gerekir. Bunlar tespit edildiğinde seanslar ve ilaçlar yardımıyla kolay bir tedavi süreci yaşanır. Kişiler bu rahatsızlığa farklı yaş gruplarında yakalanabilir. Özellikle şiddet gören kişiler genellikle 40 yaş sonrasında paranoya belirtileri göstermeye başlar. Bu kişilerin bir psikologdan yardım almaları ve ilaçlarını düzenli olarak kullanmaları gerekir. Aynı zamanda aile içindeki davranışlarında düzene sokulması tedaviye yardımcı olacaktır.

Şizofreni Nedir ve Nedenleri Nelerdir

Şizofreni hastalığı, toplumda oldukça yaygın görülebilen bir hastalıktır. Şizofreni hastalığı daha çok 15 - 25 yaşları arasında daha yaygın olarak görülür. Şizofreni ne kadar erken ortaya çıkarsa beyin ve kişilik yapısında daha çok zarara yol açar. Dolayısı ile yaşam tarzını daha çok etkileyebilir.

Şizofreni, beyinde salgılanan bazı maddelerde oluşan iletişim bozukluğu nedeni ile ortaya çıkan ve beyin fonksiyonlarında değişikliklerin oluşmasına yol açan beyin ile alakalı gelişen bir hastalıktır. Hastalık pasif ve aktif dönem olmak üzere iki şekilde oluşabilir. Çoğu zaman tedavi edilmesi mümkün olsa da her hastada tam anlamı ile bir iyileşme sağlanamayabilir. Hastalığa yakalanan kişilerin yaşam kalitesini, çevresi ile olan ilişkilerini zora sürükleyen bir hastalıktır. Şizofreni hastaları çevrelerinde bulunan kişilere saldırma gibi tehlikeli hareketler sergilemez.

Uygulanan beyin görüntüleme teknikleri ile beyinde gerçekleşen bozukluklar tespit edilebilir. Beynin bazı bölümlerinde daralma oluşmuştur, beyin boşluklarında ise genişleme fark edilebilir. Oluşan bu bozukluk nedeni ile şizofreni hastaları karar vermekte, sorun çözmekte güçlük yaşar ve karşılıklı konuşma anında nasıl konuşacağını tam olarak toparlayamaz.

Şizofreni farklı nedenlere bağlı olarak oluşum gösterebilir. Beyin yapısındaki hücrelerin her biri birbiri ile ilişki içerisindedir ve ilişki iletişimin gerçekleşmesini sağlar. İletişimin düzenli seyredebilmesi için sinir uçlarında dopamin, serotenin ve asetilkolin adlı maddeler salgılanır. Depomin adlı maddenin oluşturduğu bazı etkiler nedeni ile beyinde gerçekleşen iletişimlerde oluşan bozukluk şizofreniye yol açan etkenler arasındadır. Oluşan bozukluk nedeni ile kişide gerçek dışı hayaller görme, kendi kendine konuşma ve davranış bozuklukları fark edilebilir.


Şizofreni hastalığına neden olabilecek bir diğer etken ise kalıtımsal faktörlerdir. Şizofreniaileden geçiş yaparak da ortaya çıkabilir. Yaklaşık 10 şizofreni hastasından birindeşizofreni aileden geçiş yaparak ortaya çıkmaktadır.
Şizofren Belirtileri:
Şizofreni hastalığı, aktif ve pasif olmak üzere iki dönemde gerçekleşir. 


Şizofreni Nedir

Hastalığın henüz ilerlemediği dönemlerde hastada bir takım belirtiler açığa çıkabilir;
  • İsteksizlik, ilgisizlik ve yorgunluk
  • Alınganlık, sinir
  • Uyku bozuklukları
  • Cinsel istekte artma
  • Dini inançlarda artış
  • Kişisel bakımı ihmal etme
  • Şüpheci tavır sergileme
  • Bitkinlik ve yorgunluk
  • Sonradan içki ya da sigaraya başlama
Şizofreni Tedavisi:
Şizofreni hastalığında kullanılan antipsikotik ilaçlar hasta üzerinde bazı tehlikeli yan etkilere neden olabilir. Bu tür ilaçlar kanda bulunan alyuvarların oranında aniden azalma yaratabilir. Bu nedenle ilaçların doktor gözetimi altında ve düzenli bir şekilde kullanılması gerekir. İlaç dozları hastalığın şiddetine göre farklılıklar gösterebilir. Bazı vakalarda ufak dozlarda alınan ilaçlar çok ciddi yan etkilere neden olabilir. İlaçların kullanım amacı hastanın duyduğu sesi ve hayali ortadan kaldırmaktır. Şizofreni hastalığının şiddetlenme döneminde kullanılan ilaçların dozunda artış yapılması gerekmektedir. Ayrıca bu tür ilaçların etkili olabilmesi için uzun süre kullanılması gerekir.

Şizofreni tedavisinde ilaç ve terepilerden yararlanılmaktadır. İlaç tedavisinde antipsikotik ilaçlar çok uzun yıllardır şizofreni hastaları için kullanılmaktadır. Bu tür ilaçlar hastalığı tam olarak iyileştirmese de oluşan belirtilerin hafiflemesinde etkilidir. Hastanın daha verimli, günlük yaşamda daha uyumlu olmasını sağlar ve hastalığın tekrarlanmasını engeller.